40 yıllık alkol bağımlılığından YEDAM desteğiyle kurtuldu
Zonguldak’ta Yeşilay Danışmanlık Merkezine (YEDAM) başvuran V.E, yaklaşık 2,5 yıllık destek sürecinin ardından 40 yıllık alkol bağımlılığından kurtuldu
Zonguldak’ta Yeşilay Danışmanlık Merkezine (YEDAM) başvuran V.E, yaklaşık 2,5 yıllık destek sürecinin ardından 40 yıllık alkol bağımlılığından kurtuldu
Son yıllarda internet üzerinden yapılan toplantıların artması nedeniyle yüz bölgesine yönelik estetik operasyonlara, özellikle de burun estetiğine olan talep giderek artıyor. Üstelik, sosyal medyada paylaştıkları fotoğraflarının daha fazla beğeni alabilmesi için 15-16 yaşındaki gençler bile ailelerini ikna ederek burun estetiği ameliyatı yaptırmak amacıyla hekimlere başvuruyorlar.
Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz,burun estetiği ameliyatının genel sağlık durumu uygun olan ve kemik ile kıkırdak gelişimini tamamlamış kişilere yapılması gerektiğine dikkat çekerek, “Burun estetiği ameliyatını, yüz gelişiminin tamamlandığı 18 yaşından sonra öneriyoruz. Bunun sebebi ise bu yaş öncesinde kemik ve kıkırdakların gelişimlerinin devam etmesi nedeniyle operasyondan başarılı sonuç alınamama riskinin olması. Dolayısıyla, gençler sonuçtan memnun kalmayıp mutsuz olabiliyor ve ilerleyen yıllarda 2’inci kez burun ameliyatı yaptırmak durumunda kalabiliyorlar. Bu nedenle, aileleri tarafından kabul edilse bile kızlarda 16-17 ve erkeklerde 17-18 yaşından önce, kemik gelişimi tamamlanmadan, burun estetiği ameliyatlarının yapılmasını tavsiye etmiyoruz” diyor.
İşte burun estetiği ameliyatı hakkında en çok merak edilen sorulara Op. Dr. Cem Öz’ün verdiği yanıtlar:
1-İdeal bir burun nasıl olmalı?
Yüzümüzde en çok dikkat çeken yapı olması nedeniyle burunda gerçekleştirilen değişiklikler kolayca fark ediliyor. Dr. Cem Öz, dolayısıyla burun estetiği ameliyatında, burun şeklinin yüz ile uyumlu olmasının ve doğal bir görünüm sağlamasının en önemli kriter olduğunu belirterek, “Yüzün diğer kısımlarıyla uyumlu, dikkat çekici ve yapay görüntüsü olmayan, ancak yüze güzellik ile çekicilik katan, nefes alma sorununun da düzeltildiği burun şekli hedefleniyor. Doğal görünüm sağlandığı takdirde, burun estetiği yapıldığı, hastanın yeni tanıştığı kişiler tarafından anlaşılmayabiliyor” diyor.
2- İstediğim burun şeklini yaptırabilir miyim?
Her burun kişiye özeldir. Bu nedenle, estetik ameliyatı sizin istekleriniz doğrultusunda özel olarak planlanıyor ve uygun teknikler kullanılıyor. Ancak isteklerinizin gerçekçi olması büyük bir önem taşıyor.
3- Burun estetiği ameliyatlarında hangi yöntemler uygulanıyor?
Burun estetiği ameliyatlarında, burun derisi altındaki kemik ve kıkırdak dokularını şekillendirmek için “açık rinoplasti” ve “kapalı rinoplasti” olmak üzere iki teknik kullanılıyor. Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz, her iki yöntemin de avantaj ve dezavantajları olduğunu belirterek, “Rinoplasti ameliyatları eskiden sadece kapalı yöntemle yapılırken, günümüzde anatomik yapıların tam ortaya konduğu ve daha kolaylıkla şekillendirilebildiği açık yöntem de popülerlik kazandı. Yine günümüzde, kapalı yöntemlerde geliştirilen burun sırtı koruyucu ve burun ucu kıkırdak şekillendirme yöntemleriyle kapalı teknikteki dezavantajlar da azaltıldı” diyor.
4- Hangi tekniğin uygulanacağına nasıl karar veriliyor?
Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz,ameliyatınhangi yöntemle uygulanacağına burunda yapılacak olan işlemlere göre karar verildiğini belirterek, “Burun estetiği ameliyatlarında farklı burun deformasyonları için farklı teknikler kullanılabiliyor. Örneğin, burun ucu şekillendirmesinde fazla değişiklik gerektirmeyen durumlarda kapalı teknik yeterli gelebilirken, ciddi deformasyon olan tablolarda veya revizyon rinoplastide açık teknik daha başarılı olabiliyor. Bu noktada, cerrahın hangi yöntemde daha deneyimli ve başarılı olduğu önem taşıyor” diye konuşuyor.
5- Ağrılı ve ödem oluşturan bir ameliyat mı?
Burun estetiği ameliyatı sonrasında ağrı hafif düzeyde oluyor ve ağrı kesici tedavilerle yönetilebiliyor. Genellikle hastanede bir gece takip yeterli geliyor, sabah kontrolünde sıkıntı görülmediği takdirde hasta taburcu ediliyor.
6- Burnumdaki tamponlar çıkarılırken canım yanar mı?
Burun tamponları, rinoplasti ameliyatı sonrasında, kemik ile kıkırdak dokulara destek vermesi ve kanamaların azaltılması amacıyla kullanılıyor. Günümüzde başvurulan silikon tamponların orta kısımlarının delikli olması, hastaların ameliyat sonrasında büyük bir nefes alma problemi yaşamalarını önlüyor. Burun tamponları, yapılan işlemlere göre, 3-7 gün arasında çıkarılıyor. Üstelik yıllar önce kullanılan bez tamponların çıkarılması sırasında oluşan ağrı ve kanamalar, yaygın inanışın aksine, silikon tamponlarla artık yaşanmıyor.
7- Gözaltında oluşan morlukları nasıl hafifletebilirim?
Rinoplasti ameliyatı sonrasında oluşan morlukların şiddeti; hastanın cilt yapısına, morarmaya yatkınlığına, yapılan işleme, ameliyatın süresi ile tekniğine göre değişiyor. Dr. Cem Öz, günümüzde ultrasonik piezo gibi teknolojik yöntemler ve burun sırtı koruyucu rinoplasti yöntemleriyle morlukların minimal seviyelere ulaştığını belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor:
8- Ameliyat sonrasında burun ucu düşer mi?
Dr. Cem Öz, burun ucunun ameliyat sırasında burun ucundaki kıkırdaklara verilen şeklin yeterince desteklenmemesi durumunda düştüğünü belirtiyor. İlk zamanlarda, ödem nedeniyle belli olmayan bu tablonun zaman geçtikçe fark edildiğini aktaran Dr. Cem Öz, “Doğru teknikle yapılan ve iyi desteklenmiş burun ucu kıkırdakları ise zamana meydan okuyor ve onlarca yıl sonrasında bile burun ucunda düşme sorunu yaşanmıyor” diye konuşuyor.
9- Burun estetiği ameliyatı kalıcı çözüm sunuyor mu?
Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz,burun estetiği ameliyatlarında yapılan düzeltmelerin ömür boyu kalıcı olduğuna işaret ederek, “Ancak nadiren, çok eğri ve travmatik hasarlı burunlarda, kıkırdak yapıdaki eğrilikler tüm düzeltme işlemlerine rağmen, ‘kıkırdak hafızası’ diye tanımlanan eski şekline dönmesiyle sonuçlanabiliyor. Bu tür durumlarda revizyon ameliyatları gerekebiliyor” diyor.
10- İş ve sosyal yaşantıma ne zaman dönebilirim?
Ameliyat sonrasında, genellikle 7’inci günde, burun termoplastik atelleri ve bantları çıkarılabiliyor. Bu işlem sonrasında, kişisel bakımınızı yaparak, iş ve sosyal yaşantınıza dönebilirsiniz.
11- Burnum gerçek şeklini ne zaman alacak?
Rinoplasti ameliyatı sonrasında burundaki ödemin azalması ve kemik ile kıkırdak yapıların iyileşmesi ortalama 3 ay sürüyor. Ancak burnun tam şeklini alması bir yılı bulabiliyor.
12- Ameliyat sonrasında nelere dikkat etmeliyim?
Ameliyat sonrasında,ilk zamanlarda dikişlere pansumanların yapılmasını ve kan pıhtılarının temizlenerek burnun temiz tutulmasını önerdiklerini belirten Dr. Cem Öz, dikkat edilmesi gereken diğer kuralları şöyle özetliyor:
– Tamponlar çıkarıldıktan sonra, burundaki tıkanıkları önlemek için steril tuzlu su spreyleri kullanın ve güçlü bir şekilde sümkürmekten kaçının.
– Alçı ve bantlar çıkarıldıktan bir ay sonra ödemi azaltmak için ödem azaltıcı kremlerle burnunuzahafif masajlar yapın.
– Koyu renk iz kalmasını önlemek amacıyla güneşten korunun ve 50 faktör koruyucu güneş kremi kullanın.
– Gözlük ve güneş gözlüğünü 3 ay boyunca takmayın.
– Deniz ve havuza en az bir ay girmeyin, eğer girdiyseniz suya atlamayın ve dalmayın.
– Spora en az bir ay ara verin.
– İlk 3 ay mümkün olduğunca düz ve yüksekte yatın, asla yüz üstü uzanmayın.
– Burnunuzu her türlü darbeden koruyun, silerken dikkatli olun ve sağa ya da sola çevirmeyin.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi (SCÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Ömer Tamer Doğan, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığıyla ilgili aşı çalışmaların İsveç’te devam ettiğini belirterek, “İsveç’te aşının Faz-1 çalışmaları devam ediyor. Faz-2 çalışmalarına geçildiğinde bu çalışmalar Sivas’ta da yapılacak. Faz-2 çalışmalarından sonra aşının devreye girmesini bekliyoruz” dedi
Kaşımak sadece geçici rahatlama sağlıyor
Mantar enfeksiyonları, cilt hastalıkları ve alerjik tahrişler gibi ciddi nedenlere işaret edebilecek bu durumun, zamanında tedavi edilmezse ciltte yırtılmalara ve yaşam kalitesinde ciddi düşüşlere yol açabileceğini değinen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, genital bölgede yaşanan yoğun ve kontrolsüz kaşıntının, ciddi sağlık sorunlarının habercisi olabileceği konusunda uyardı. Son dönemde özellikle genç kadınlarda bu tür şikayetlerin arttığını belirten Dr. Şen, zamanında doktora başvurulmadığında tabloyu daha da ağırlaştıran vakalarla karşılaştıklarını söyledi. “Geçtiğimiz hafta bir hastam gece uykusundan kaşıntı nedeniyle uyandığını, sabah ise iç çamaşırında kan lekesi gördüğünü belirtti” diyen Dr. Şen, muayenede yoğun mantar enfeksiyonu, egzama ve tahrişin bir arada görüldüğünü, cildin kaşıntı nedeniyle neredeyse parşömen kağıdı gibi yırtıldığını vurguladı.
Enfeksiyonlar ve kalıcı hasara yol açabiliyor
Dr. Şen, “O bölgeyi sürekli kaşımak sadece geçici bir rahatlama sağlar ama uzun vadede ciltte yırtıklar, enfeksiyonlar ve kalıcı hasara yol açabilir” diyerek, kontrolsüz kaşıntının altında yatan nedenlerin mutlaka araştırılması gerektiğini ifade etti. Kaşıntının nedenleri arasında mantar enfeksiyonları, kontakt dermatit (alerjik tahriş) ve Liken Skleroz gibi cilt hastalıklarının bulunduğunu söyleyen Şen, genital bölgede görülen her türlü olağan dışı kaşıntı ve tahriş durumunda vakit kaybetmeden bir jinekoloğa başvurulması gerektiğini belirtti.
“Utanmayın, ertelemeyin mutlaka jinekoloğa başvurun”
Toplumda genital bölgeyle ilgili şikayetlerin utanç nedeniyle sıklıkla ertelendiğine dikkat çeken Dr. Şen, “Unutmayın, kaşıdığınız şey sadece cildiniz değil; öz güveniniz, yaşam konforunuz ve sağlığınızdır. Bu yüzden utanmadan, ertelemeden doktora başvurmalısınız” uyarısında bulundu.
Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) bünyesinde görev yapan uzman hekimler ve akademisyenlerin ortak çalışmasıyla geliştirilen yapay zekâ destekli sistem sayesinde, uyku apnesi hastalarına dakikalar içinde yüksek doğruluk oranıyla tanı konulabiliyor. Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan sistem, uyku merkezlerinde yaşanan yoğunluğu azaltmayı ve ölümcül risklerin önüne geçmeyi hedefliyor
Erken menopoz öyküsü varsa bu durumu ciddiye alın
Kadınlarda doğurganlığın temel göstergesi olan yumurtalık rezervi, yıllar içinde doğal olarak azalır. Ancak günümüzde genç yaşlarda da azalma görülmesinin, erken menopoz ve kısırlık riskini artırdığına işaret eden Kadın Hastalıkları Doğum, Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Zeki Salar, aile öyküsü ve çevresel faktörlerin etkisiyle giderek yaygınlaşan bu durumun, düzenli kontroller ve erken müdahaleyle yönetilebileceğini anlattı. Yumurtalık rezervindeki azalmanın sadece yaşla sınırlandırılmaması gerektiğini, genetik yatkınlık, çevresel etkenler ve stresli yaşam tarzının da bu süreci hızlandırabildiğini belirten Op. Dr. Salar, konuyla ilgili şu bilgileri aktardı: “Bir kız çocuğu yaklaşık 1-2 milyon yumurtayla dünyaya gelirken, bu sayı ergenlikte 300-400 bine düşüyor ve yaşla birlikte azalmaya devam ediyor. Ancak kadınlarda yumurta üretimi sürekli olmadığından, bu azalma doğurganlık sürecinin de doğal sınırlayıcısı oluyor. Eskiden 35 yaş civarında görmeye alışık olduğumuz yumurta azalmasını artık 20’li yaşlarda bile görebiliyoruz. Özellikle ailesinde erken menopoz öyküsü olan kadınların yıllık kontrollerini aksatmaması çok önemli.”
“Vücudun verdiği sinyallere karşı uyanık olunmalı”
Kadınların yumurtalık rezervindeki azalma nedeniyle vücudun bazı sinyaller verdiğini söyleyen Op. Dr. Salar, “En net göstergelerden biri adet düzenidir. 28-30 gün olan döngüler 21 güne düşerse, bu durum mutlaka araştırılmalı” dedi. Op. Dr. Salar, sözlerine şöyle devam etti: “Yumurtalık rezervindeki azalma, çoğu zaman sessiz ilerlese de bazı erken uyarı sinyalleriyle kendini gösterebiliyor. Adet döngüsünün sıklaşması, ateş basmaları, duygusal dalgalanmalar ve yorgunluk bu belirtiler arasında. Ancak birçok kadın bu şikayetleri fark etse de günlük yaşamın içinde göz ardı edebiliyor. Bu nedenle kadınların konuyla ilgili uyanık olmalı ve vücutlarını iyi tanımaları gerekli.”
“Her düşük rezerv kısırlığı göstermez”
Op. Dr. Salar, yumurtalık rezervindeki düşmenin doğal olarak doğurganlığı etkilese de her zaman doğrudan kısırlık anlamına gelmeyeceğine de işaret ederek şöyle konuştu: “Bu durum elbette, gebelik ihtimalini ve sağlıklı embriyo oluşumunu olumsuz etkileyebiliyor. Çünkü yumurtaların sayısıyla birlikte kalitesi de düşüyor. Bu nedenle özellikle bebek sahibi olmak isteyen kadınların zaman kaybetmeden yumurta dondurma gibi koruyucu yöntemleri tercih etmeleri gerekir.”
Tıbbi destek için geç kalmamak gerekir
Bu sorunla karşı karşıya kalan kadınlar için başvurulabilecek tedavi yöntemlerinin bulunduğunu ancak geç kalmamak gerektiğini hatırlatan Op. Dr. Zeki Salar, uygulanabilecek tedavi yöntemleriyle ilgili şu bilgileri aktardı: “Bu yöntemlerin başında yumurta dondurma, tüp bebek ve bazı durumlarda uygulanan PRP ve kök hücre tedavileri geliyor. Ancak bu yöntemlerin herkeste etkili olamayacağını, kişiye özel planlama gerektiği de unutulmamalı. PRP ya da kök hücre tedavileri bazı hastalarda işe yarayabiliyor. Ama burada esas olan geç kalmadan harekete geçmek. Her kadının, özellikle 35 yaş öncesinde, gelecekte anne olma planı varsa bir uzmana danışarak değerlendirme yaptırmaları önemli. Ayrıca dengeli beslenmek, düzenli egzersiz yapmak, stresi yönetebilmek, kimyasallardan ve radyasyondan uzak durmak da doğurganlık üzerinde doğrudan etkili olabildiği için bunlara da dikkat etmek gerekli.”
Bamya suyu, yüksek lif içeriği ve kan şekeri seviyelerini düzenleme potansiyeli sayesinde kilo vermeye doğal yardımcı olarak gösteriliyor. Uzmanlar, kahvaltıdan 30 dakika önce içilmesinin iştahı azaltmaya…Devamı için tıklayınız