Hollanda’da bir şekerleme markasının ürünlerinde uyuşturucu tespit edildi
Almanya merkezli bir şekerleme markası, Hollanda’da satışa sunulan bazı ürünlerinde uyuşturucu izine rastlanmasının ardından ülkedeki tüm stoklarını tedbir amaçlı geri çağırdı
Almanya merkezli bir şekerleme markası, Hollanda’da satışa sunulan bazı ürünlerinde uyuşturucu izine rastlanmasının ardından ülkedeki tüm stoklarını tedbir amaçlı geri çağırdı
Çocukların gece diş gıcırdatmasının masum bir alışkanlık değil hem fiziksel hem de ruhsal sağlığını etkileyen ciddi bir sorunun habercisi olduğunu söyleyen Pedodonti Uzmanı Doç. Dr. Aslı Patır Münevveroğlu, “Diş sıkma tedavi edilmediğinde çocuklarımızın hem fiziksel gelişimini hem de ruhsal sağlığını olumsuz etkileyebilir” dedi
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Önder Ergönül, “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), vaka sayısı itibarıyla ülkemizde çok görülüyor. Ölüm oranı yüzde 5 civarında, hastaneye başvurmuş her 100 hastadan 5’i kaybediliyor. Halsizlik, grip benzeri durum, kas ağrısı ve ateş olduğunda hemen doktora başvurulmalı. İlaç tedavisi verilebilir ve kişiler kurtarılabilir” dedi
Yaz aylarında güneşe uzun süreli maruz kalmanın fotoyaşlanma sürecini hızlandırdığını belirten uzmanlar, yaşlanma etkilerinden korunmak için güneş koruyucu kullanılması, özellikle açık tenli bireylerin daha dikkatli olması gerektiği konusunda uyardı
Bursa Şehir Hastanesinde yanık vakalarının tedavisinde botoks yöntemi ilk kez uygulandı. İki bacağında da derin yanık izleri bulunan 17 yaşındaki Cengiz Özgülmez, aldığı tedavi sonucu gözle görülür değişim olduğunu dile getirdi
Son yıllarda zihinsel sağlık konularının giderek daha fazla dikkat çektiğini belirten Uzm. Dr. Zekeriya Bahçe, “Özellikle aşırı düşünme (overthinking), birçoğumuzun yaşamını etkileyen, ancak çoğu zaman göz ardı edilen bir durum haline geldi. Kişilerin, bir durumu ya da olayı gereğinden fazla analiz etmesi, düşüncelerini sürekli zihninde tekrar etmesi, aşırı düşünmenin başlıca belirtilerindendir” açıklamasında bulundu. Aşırı düşünmenin, genellikle kaygı, stres ve depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklarla ilişkilendirildiğini söyleyen Uzm. Dr. Bahçe, “Bireyler, geçmişte yaşadıkları olumsuz deneyimler veya geleceğe dair belirsizlikler hakkında fazlaca endişelenebilirler. Bu durum, zihinsel yorgunluğa ve fiziksel rahatsızlıklara yol açabilir. Baş ağrısı, mide bulantıları ve uyku problemleri gibi somatik belirtiler, aşırı düşünmenin bedensel etkilerinden yalnızca birkaçıdır. Kişiler genellikle, çözüm bulmak için düşüncelerinin kontrolünü kaybeder ve daha fazla kaygıya yol açan bir döngüye girerler” şeklinde konuştu.
“Psikolojik bozukluklarla ilişkili olabilir”
Aşırı düşünmenin kökenlerinin genellikle psikolojik bozukluklarla ilişkili olduğunu belirten Uzm. Dr. Bahçe, “Anksiyete, depresyon ve obsesif-kompulsif bozukluklar gibi durumlar, kişinin zihnindeki düşüncelerin kontrolünü zorlaştırabilir. Ayrıca, mükemmeliyetçilik ve kontrol ihtiyacı gibi kişilik özellikleri, aşırı düşünmeye yol açan diğer önemli faktörler arasında yer alır. Genetik ve nörolojik faktörler de, bireyin aşırı düşünmeye yatkın olmasında etkili olabilir” dedi.
“Sosyal ilişkilerde de sorunlara yol açabilir”
Aşırı düşünmenin sadece bireysel sağlığı etkilemekle kalmadığını, aynı zamanda sosyal ilişkilerde de sorunlara yol açabileceğini ifade eden Uzm. Dr. Bahçe, “İnsanlar, sürekli analiz yaparak ve küçük detaylar üzerinde takılarak, ilişkilerinde güvensizlik ve yanlış anlamalar yaşayabilirler. Bu da, sosyal hayatı ve iş yaşamını olumsuz etkileyebilir. Kişinin zihinsel sağlığı bozulduğunda, genel verimliliği de düşer; odaklanma güçlüğü, iş veya okul performansının azalmasına neden olabilir” diye konuştu.
“Aşırı düşünme ile başa çıkma yolları”
Günümüzde, aşırı düşünme ile başa çıkma stratejileri üzerine birçok yöntem geliştirildiğini belirten Uzm. Dr. Bahçe, şu bilgileri paylaştı: “Mindfulness yani farkındalık teknikleri, aşırı düşünme ile mücadelede en etkili araçlardan biri olarak kabul edilmektedir. Kişilerin, anı yaşamalarını ve düşüncelerini yargılamadan gözlemlemelerini sağlayan mindfulness uygulamaları, zihni sakinleştirir ve düşünce döngülerini kontrol altına alır. Derin nefes alma egzersizleri, meditasyon ve yoga gibi uygulamalar da benzer şekilde zihinsel rahatlama sağlayabilir. Bir diğer etkili strateji ise “düşünceyi erteleme” yöntemidir. Bu teknik, belirli bir zaman diliminde endişe ve kaygıların üzerine yoğunlaşmayı ve geri kalan zaman diliminde bu düşüncelerden uzak durmayı hedefler. Ayrıca, bireylerin dikkat dağıtıcı aktivitelerle meşgul olmaları da aşırı düşünmenin önüne geçebilir. Yürüyüş yapmak, yeni hobiler edinmek veya yaratıcı aktivitelerle ilgilenmek, zihnin meşgul olmasını sağlar ve düşünceleri yönlendirmek açısından faydalı olabilir.”
“Profesyonel yardım alınabilir”
Profesyonel yardım almanın da aşırı düşünme ile başa çıkmada önemli bir adım olduğunu belirten Uzm. Dr. Bahçe, “Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) gibi psikoterapi yöntemleri, bireylerin olumsuz düşünce kalıplarını tanıyıp bunları daha sağlıklı düşüncelerle değiştirmelerine yardımcı olabilir. Uzman bir terapistin rehberliğinde uygulanan terapi, bireyin aşırı düşünme durumunu kontrol altına almasına yardımcı olabilir” dedi. Aşırı düşünmenin çağımızın en yaygın psikolojik sorunlarından biri olduğunu ve zihinsel sağlığı ciddi şekilde etkileyebileceğinin altını çizen Uzm. Dr. Bahçe, “Ancak farkındalık, bilişsel terapi ve sosyal destek gibi stratejilerle bu durumla başa çıkmak mümkündür. Aşırı düşünmenin zihinsel ve fiziksel sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için bireylerin, profesyonel yardım almayı ve sağlıklı başa çıkma yöntemlerini kullanmayı düşünmeleri önerilir” ifadelerini kullandı.
Derleyen: Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Almanya’da yaşayan Sabine Fischer-Kugler, yaşamı boyunca çeşitli sağlık sorunlarıyla mücadele etmişti. Hayatına devam edebilmesi için bir böbreğe ihtiyacı vardı, doktorlar uygun bir donör bulduktan sonra genç kadını ameliyata aldı ve Sabine Fischer-Kugler sağlığına kavuştu. Ancak bu onun son ameliyatı olmayacaktı. İlk naklinin ardından uzunca bir süre sağlıklı bir şekilde hayatına devam etti fakat rutin kontrollerinden birinde sağlık sorunlarının geri geldiğini öğrendi. Bu kez nakil bekleyen sayısız insanın arasına ismi yazıldı, bu bekleyiş aylarını ya da yıllarını alabilirdi. İçindeki yaşama arzusu onu Almanya sınırlarının ötesine sürükledi. Günlerce araştırdı, forumlarda yazılanları okudu, bağlantılar kurdu. Umutla, çaresizlik arasında gidip gelirken yolu Kenya’daki tartışmalı bir klinikle kesişti: Medlead Kliniği.Kendine uygun bir böbrek bulma ümidiyle aradığı çare tünelinin sonu bir insanlık suçuna, ahlakın en uç sınırlarına dayanıyordu. Peki, bu nasıl mümkün olmuştu?
TEK BİR TUŞLA BÖBREK ALIP SATIYORLAR
16 yaşında böbrekleri iflas eden Sabine Fischer-Kugler 5 yıl süren bir bekleyişin ardından kendisine uygun bulunan bir donör sayesinde yeni bir böbreğe kavuştu. 20’li yaşlarında evlendi ve bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Çocuğu ve eşiyle huzurlu bir hayatı olan Fischer-Kugler orta yaşlara geldiğinde böbreği yeniden sıkıntı yarattı. Başta eşi ve oğlu böbreğini vermek istese de ikisinin de böbreği Fischer-Kugler ile uyumlu olmadı. Fischer-Kugler yaşamak istiyordu ancak bu kez beklemek için vakti yoktu. İnternette Medlead adındaki bir şirketle karşılaştı, bu şirketle hemen yazışmaya başladı. Şirketin internet sitesinde 4 ila 6 hafta içinde yeni bir böbreğe sahip olmanın mümkün olduğunu anlatan bir slogan vardı. Site oldukça profesyonel bir şekilde dizayn edilmişti. Ancak her bakımdan karanlık bir hizmet veriyordu. Üstelik sistemin ardında, geçmişinde organ kaçakçılığı ve kara para aklama suçlamaları bulunan Robert Shpolansky gibi isimler yer alıyordu.
Medlead şirketinden hizmet almak isteyen birinin yalnızca WhatsApp görüşmesi yapması gerekiyor, bu görüşmelerin sonunda kendisine uygun bir böbrek bulunuyordu. Sabine Fischer-Kugler de bu yolları izledi. Sitede yer alan iletişim formunu doldurdu ve gönderdi. Kısa bir süre sonra Alexander adlı kişi onunla iletişime geçti. İsimden başka hiçbir bilgisi bulunmayan Alexander, uçuş, otel konaklaması, hastane ve nakil içeren bilgilerin olduğu Medlead’in paket tekliflerini sundu. Alexander aracılığıyla sunulan pakette eğer ilk böbrek işe yaramazsa ikinci bir böbrek de gönderileceğinin bilgisi verildi. Sabine Fischer-Kugler kim olduğunu bilmediği kişilerle iletişime geçip bilgilerini verip sanki bir eşya satın alır gibi kendisine uygun bir böbrek satın almaya karar verdi ancak endişeleri vardı. Dolandırılıyor ya da bir suç işliyor olabilirdi. İşinde iyi olan Alexander, Fischer-Kugler’e Kenya’da nakillerini tamamlamış Almanya’dan gelen hastaların telefon numaralarını verdi. Onları aradı, başarılı operasyon hikayelerini dinledi ve sonunda tamamen ikna oldu. Ödemenin bağışçıya değil, yalnızca aracı şirkete yapılıyor olması ve ek masrafların çıkarılmıyor olması genç kadın için ayrı bir cazibe konusuydu.
BİR BÖBREK KAÇ PARA EDİYOR?
Sabine Fischer-Kugler gerekli anlaşmaları imzaladıktan sonra Kafkasya’dan Kenya’ya gidip böbreğini vermiş ve cebine doldurduğu parayla ülkesine geri dönmüş genç bir kişiden aldığı böbrek sonucu eski sağlığına kavuştu.Böbreğini veren kişinin ne ismi ne de yaşını içeren hiçbir bilgi yoktu, kişinin kim olduğu bile bilinmiyordu. Bu, sistemin en katı kurallarından biriydi çünkü sağlıklı bir böbreğe sahip olmak isteyen kişi ne kadar çok az şey bilirse vicdanı o kadar rahat edebilirdi(!)
Sabine Fischer-Kugler bulduğu böbreğin kendisine nakledilmesinden sonra eski sağlığına kavuştu. Ancak bu organ nakli basının dikkatini çekti. Alman kamu yayın kuruluşu ZDF ve Deutsche Well organın izini sürmek için İsrail’den bir araştırma ekibiyle aylar boyunca bir araya geldi. Polonya’da kayıtlı bir adres üzerinden sürülen iz Kenya’nın Eldoret kentindeki kliniğe, şu anda uluslararası ve görünüşte suç teşkil eden bir böbrek ticaretinin merkezine kadar uzandı. Araştırmalar Almanya’daki hastaların Azerbaycan gibi Kafkas ülkelerindeki bağışçılarla bir şekilde iletişim kurduklarını ortaya çıkardı. Batılı müşteriler birkaç bin euro karşılığında hiç tanımadıkları, aralarında hiçbir bağ olmayan insanların organlarını satın alabiliyordu. Üstelik organlar gözlerden uzakta değil, aksine aleni bir şekilde Kenya’da internet sitelerinde satışa çıkarılıyordu.
‘KANIT YETERSİZ’ DEDİLER
Gerekli işlemlerin ardından Aralık 2023’te kliniği incelemek için birkaç gün harcayan bir uzman ekip kuruldu. Ekibin bir üyesi resmi adresi Polonya’da olan ancak Kenya’da hizmet veren kliniğe gitti. Ekipten kişiler kliniğe ayak bastıkları anda orada çalışanların adeta kollarını açmış bir şekilde onları beklediklerini, dosyaları incelemelerine açık yüreklilikle rıza gösterdiklerini söyledi. Yönetim ve doktorlar hiçbir şeyi saklamaya bile çalışmamış, orada olup bitenlerden adeta gurur duyar gibi davrandıklarını iletti. Müfettişler kısa sürede bir dizi tutarsızlıkla karşılaştı. Derlenen rapor hiçbir zaman yayınlanmadı. Ancak DER SPIEGEL, ZDF ve Deutsche Welle bu raporun bir kopyasına ulaştı. Raporda organ kaçakçılığına işaret eden şüpheli faaliyetlerden, kanser hastaları ve yaşlılar için çok riskli nakillerden söz ediliyordu. Yine de müfettişler raporda ‘kanıt yetersizliği’ olduğu sonucuna varmış ve Nairobi’deki Sağlık Bakanlığı’nın bir polis soruşturması başlatmasını ve hastanede takip denetimi yapılmasını önermişti.
‘BAZI POLİTİKACILAR DOLAYLI DESTEK VERİYOR’ İDDİASI
O zamandan bu yana bir yıldan fazla zaman geçti. Kenya, 135’ten fazla tıp topluluğu ve hükümet kurumu tarafından tanınan 2008 İstanbul Bildirgesi’nin imzacıları arasında olmasına rağmen hiçbir sonuca varılamadı. Uluslararası Nefroloji Derneği ve Transplant Derneği tarafından başlatılan bildirgenin amacı, herkesin nerede yaşadığına bakılmaksızın, etik olmayan ve sömürücü uygulamalara güvenmeden nakilden faydalanmasını sağlamak için tıbbi uzmanlara ve politika yapıcılara etik rehberlik ve destek sağlamaktı. Ancak Kenya hükümetinin bu konudan haberdar olmasına rağmen gerekli önlemleri almakta çekimser kaldığı söylendi. Yapılan araştırmalara göre Kenya’daki bazı politikacıların bile bu sisteme dolaylı yoldan destek verdiği düşünülüyor.
Uluslararası organ örgütünün ipliği pazara çıkınca basından kişiler Sabine Fischer-Kugler’in de kapısını çaldı ve süreci anlatmasını istediler. Sabine Fischer-Kugler sağlığına kavuşmuş olmanın mutluluk verici olduğunu ancak bundan dolayı içinin çok da rahat olmadığını gösteren açıklamalarda bulundu. Hayatını geri kazanmak için başka bir çıkış yolu görmediği ve bunun için her şeyi yapabileceğini söyleyen genç kadın bir bakıma, bunun bencilce olduğunu kabul ediyordu ancak bir yandan da sağlığına kavuşmuş olmanın verdiği mutluluğu da gizleyemiyordu. Kenya’dan böbrek aldığı herkes tarafından bilinen genç kadını yaşadığı bölgedeki klinikler reddetti. Hiçbir klinik onun kontrollerini yapmak istemezken naklini yapan doktorun takibini yapmaya devam ettiği bilgisini verdi.