Türkiye’de her 25 kişiden biri fenilketonüri taşıyıcısı
Sağlık Bakanlığınca, Türkiye’de yaklaşık her 25 kişiden birinin fenilketonüri (FKÜ) taşıyıcısı olduğu belirtildi
Sağlık Bakanlığınca, Türkiye’de yaklaşık her 25 kişiden birinin fenilketonüri (FKÜ) taşıyıcısı olduğu belirtildi
Bilim insanları, Parkinson hastalığının erken belirtilerini tespit edebilen özel bir kalem geliştirdi
Tahin cilt sağlığını destekleyici rol oynuyor
Tahinin doğrudan kolajen içermediğini ancak kolajen sentezi için kritik öneme sahip bileşenler barındırdığını dile getiren Prof. Dr. Muhsin Konuk, “Tahin, susam tohumlarından elde edilen bir besin maddesi olup, içerdiği vitamin, mineral, yağ asitleri ve antioksidanlar sayesinde cilt sağlığı üzerinde birçok fayda sağlayabilir. Bunlar arasında amino asitler, E vitamini, B vitaminleri (özellikle B1 ve B6), mineraller (çinko, bakır, demir, kalsiyum, magnezyum) ve yağ asitleri içerir. Bu besinler cilt hücrelerinin yenilenmesine ve cildin genel sağlığının korunmasına yardımcı olur. Tahinde bulunan lignan adı verilen antioksidanlar (sesamin ve sesamol gibi) serbest radikallerin neden olduğu cilt hasarını önlemeye yardımcı olur. Bu, erken yaşlanma belirtilerinin (ince çizgiler, kırışıklıklar) gecikmesine katkıda bulunur ve cildin daha genç ve taze kalmasını sağlar” dedi. Tahinin içerdiği sağlıklı yağ asitleri (linoleik asit, stearik asit, palmitik asit) ve E vitamini sayesinde cildin nem dengesini koruduğunu ifade eden Prof. Dr. Muhsin Konuk, “Kuruluğu önler ve cilt bariyerini güçlendirir. Bu, cildin daha yumuşak, pürüzsüz ve esnek olmasına katkıda bulunur” ifadesinde bulundu.
Tahindeki çinko, kolajen üretiminde önemli bir rol oynuyor
Tahinin, çinko gibi mineraller açısından zengin olduğunu kaydeden Prof. Dr. Muhsin Konuk, “Çinko, kolajen üretiminde önemli bir rol oynar. Kolajen, cildin elastikiyetini ve sıkılığını sağlayan temel bir proteindir, bu da cildin daha güçlü ve pürüzsüz görünmesine yardımcı olur. Bununla beraber, susam tohumları, vücuttaki toksinlerin atılmasına yardımcı olan bileşikler içerir, bu da dolaylı olarak cildin daha sağlıklı ve canlı görünmesini sağlayabilir. Antioksidanlar ve vitaminler sayesinde cilt lekelerinin görünümünü azaltmaya ve cilt tonunu eşitlemeye yardımcı olabilir” diye konuştu.
İdeal tüketim miktarı ne olmalı?
Kolajen üretimini desteklemek için ideal tüketim miktarına da değinen Prof. Dr. Konuk,“Günde birkaç yemek kaşığı(15-20 gram) tahin tüketmenin sağlığa faydası oldukça etkilidir. Sabah kahvaltılarında veya gün içindeenerji veren sağlıklı bir atıştırmalık olarak tercih edilebilir. Salata ve mezelerde sos olarak da kullanılabilir. Bilindiği gibi, Akdeniz mutfaklarında yaygın şekilde kullanıldığı herkesçe bilinmektedir” şeklinde konuştu.
Limon ile birlikte tüketildiğinde direnci artırıyor
Aç karnına tahin yemenin metabolizmayı hızlandırabildiğini de söyleyen Prof. Dr. Konuk, şöyle devam etti: “Enerji verebilir ve kan şekerini dengeleyebilir. Ayrıca içerdiği sağlıklı yağlar ve proteinler sayesinde uzun süre tok kalmanızı sağlayabilir. Sabah aç karnına tüketilen tahin, vücudunuza gün boyu ihtiyaç duyacağı besin öğelerini sağlar. Tahintek başına tüketilebileceği gibi pek çok tarifin içinde de kullanılabilir. Örneğin, salata soslarına eklenebilir. Humus gibi gıdaların yapımında tercih edilebilir. Ayrıca kahvaltıda tüketmek veya tatlı ihtiyacını karşılamak üzere pekmezle karıştırılarak yenebilir. Bol C vitamini kaynağı limon ve tahin vücuttaki kan yapıcı madde sayısını artırarak gün içerisinde daha dinç hissetmenizi sağlar. Hastalıklara karşı direnç oluşturarak birçok hastalığa yakalanma riskini en aza indirebilir. Ayrıca, Vücudumuzun günlük vitamin ve mineral eksikliğini gideren bu etkili karışım, özellikle demir, kalsiyum, magnezyum, fosfor ve bakır gibi maddeleri vücuda kazandırır.”
Tahin mi, kolajen takviyesi mi?
Hazır kolajen takviyeleri ile tahin tüketimi arasındaki farka dikkat çeken Prof. Dr. Konuk, şu değerlendirmeyi yaptı:“Kolajen, cildin genel yapısının çoğunu veren ve cildin daha gençken sahip olduğu pürüzsüz, genç görünümden çoğunlukla sorumlu olan, hücre dışı matris olarak bilinen ciltteki bir bileşende en bol bulunan proteindir. Kolajen bir protein olduğu için, vücuttaki diğer proteinlere çok benzer. Çünkü sürekli bir devir halindedir ve değiştirilmesi gerekir. Kolajen takviyesinin vücudun kolajen üretimini arttırdığı gösterildiğinden, kolajen takviyesinin cilt kalitesini ve görünümünü iyileştirebileceği yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Kolajen takviyesinin de tahinde olduğu gibi C ve E vitamini desteğiyle alınması tavsiye edilmektedir. Cilt sağlığı için kolajen takviyesi alınıyorsa, etkinliğini artırmak için bu takviyenin vitaminlerle desteklenmesi gerekir. Diğer yandan tahin, kolajen üretimi için gerekli bu desteği doğal olarak sunmasının yanı sıra; cilt hücrelerini yenileme, antioksidan koruma sağlama, cildi nemlendirme, sıkılaştırma ve cilt tonunu eşitleme gibi çok yönlü faydalar da sağlar. Bu bütünsel yaklaşım göz önüne alındığında, tercih kişisel ihtiyaçlara göre yapılmalıdır.”
Susam yağı da doğal bir nemlendirici
Tahinin genellikle beslenme yoluyla tüketildiğinde bu faydaları sağladığını dile getiren Prof. Dr. Konuk, “Ancak susam yağı formunda doğrudan cilde uygulanarak da nemlendirme ve onarıcı etkilerinden yararlanılabilir. Susam yağı, doğal bir nemlendirici ve güneş koruyucu olarak da kullanılabilir, ancak doğrudan güneşe çıkmadan önce mutlaka bir uzmana danışmak önemlidir. Ayrıca, herhangi bir alerjiniz veya özel bir cilt rahatsızlığınız varsa, tahini veya susam ürünlerini cildinizde kullanmadan önce bir uzmana danışmanız tavsiye edilir” şeklinde sözlerini tamamladı.
Sindirim sisteminin kritik organlarından biri olan pankreasta ortaya çıkan kistler genellikle belirti vermiyor ve çoğu kez başka tetkikler sırasında rastlantısal olarak fark ediliyor. Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Emre Bozkurt, pankreas kistlerinde tedaviyi belirleyen 3 önemli soruyu açıkladı.
Çene kemiklerinin erimesinin farklı sebepleri olduğunu dile getirenDr. Öğr. Üyesi Seda Altop, “Basit bir diş çekiminden sonra bile beyin, ‘biz orayı artık kullanmıyoruz dolayısıyla yıkıma başlayabiliriz’ gibi bir komut veriyor. Bu nedenle uzun süre dişsiz kalan hastalarda ciddi anlamda bir çene kemiği erimesiyle karşılaşılıyor” dedi. İmplant yapım aşamalarından bahseden Altop, “Çene kemiğinin hacmi standart implant yapımı için uygun değilse o zaman zigomatik, kemikten ve bunun yan duvarından destek alacak şekilde bir tasarım yapılır” şeklinde konuştu.
‘İmplant mecburiyet’
Hareketli protezlerin implantın alternatifi değil, mecburiyet olduğunu aktaran Dr. Öğr. Üyesi Seda Altop, “İnsan ömrü uzadığı için o hareketli ve konforsuz dişlerle de uzun yıllar yaşamak istemiyor insanlar. Dolayısıyla sabit bir protez beklentisi oluyor” dedi. Daha iyi bir çiğneme fonksiyonu isteyen ve estetik açıdan da daha yüksek beklentileri olan hastalara, kişiye özel tasarlanan implant tedavisi uygulandığını kaydeden Altop, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kanal tedavili dişlerde apse gibi bazı sorunlar görülebiliyor ama implantlar zaten sağlıklı kemiğin içerisine yapıldığı için rutin bir takip gerekli. Ancak hastanın ağız hijyeni çok kötüyse, çok yoğun sigara kullanımı varsa, bir takım başka faktörlerle birlikte nasıl diş kaybı meydana gelebiliyorsa implantta da yine o tipte bir enfeksiyon meydana gelebilir.”
İmplant tedavisi, kişiye özel uygulanır!
Çene kemiği erimesine genetik faktörler, kontrolsüz diyabet, erken yaşta diş kayıpları, sendromlar veya travmaların neden olabileceğine vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Seda Altop, “Bir tümör operasyonu ya da bir kist operasyonu da o bölgedeki kemik kaybına neden olabiliyor” dedi. İmplant uygulamasının 3 boyutlu bir tomografi analizi ile başladığını dile getiren Altop, “Kemik yüzeyi ile diş etinin arasına yerleştirilecek implantlar için 3 boyutlu bir tomografi analizi yapılır ve kemiğin en uygun olduğu noktalar analiz edilir. Yani en yoğun olduğu, anatomik oluşumlardan uzak olan ve vidaların en uygun nokta atışı yerleri tespit edilir. Sonrasında da kişiye özel olarak üretimi yapılır. Birkaç haftalık bekleme süresinin ardından genel anestezi altında bir operasyonla hastalara uygulanır. Aynı seansta geçici diş de yine aynı şekilde yapılabiliyor. 3 hafta sonrasında da yumuşak doku tamamen iyileştikten sonra da esas kalıcı dişler hastalara uygulanabiliyor” açıklamasını yaptı.
İleri cerrahi yöntemler gerekebilir!
Diş kaybının belirtisi olabilecek durumlara değinenDr. Öğr. Üyesi Seda Altop, “Bir dişin kaybına sebep olan şeyler, derin çürük gibi enfekte birtakım oluşumlar ve kırık dişler olarak karşımıza çıkıyor” dedi. Her diş kaybının implant gerektirdiğine işaret eden Altop, “Ancak kırık dişle uzun süre yaşıyor olmak o bölgede bir enfeksiyonu da aynı zamanda başlatabilir ve kemikte bir yıkıma sebep olabilir. Konumuz aslında standart implant yapabiliyor olmak. Fakat bölgede çok ciddi bir yıkım oluştuysa o zaman mevcut haliyle implant yapılamıyor. Başka seçeneklerin değerlendirilmesi gerekiyor. Kemik ekleme ameliyatı, zigomatik implant gibi ya da bu tipte son 5 yıldır dünyada tekrar gündeme gelen subperiostal implant gibi daha ileri cerrahi işlemlere geçmek durumunda kalınabiliyor” şeklinde konuştu.
İmplantların ömrü ortalama 20 yıl!
İmplantların ömür boyu kullanılabileceğini söylemenin doğru olmadığının altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Seda Altop, “Ortalama sağkalım süresi yaklaşık 20 yıl civarındadır. Ancak bu süre; hastanın yaşı, sistemik hastalıkları ve ağız bakımına gösterdiği özen gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir” dedi. İmplant tedavisinin ilk bakışta maliyetli gibi görünse de sağladığı çiğneme konforu, estetik katkısı ve psikolojik etkileri göz önüne alındığında uzun vadede değerli bir yatırım olduğunu kaydeden Altop, sözlerini şöyle tamamladı: “Diş sıkmak, tek başına diş kaybına yol açmaz ancak mikro travmalara neden olarak diş yüzeylerinde aşınmalara yol açabilir. Bu nedenle diş sıkmak, diş kaybı için hazırlayıcı bir faktör olarak değerlendirilebilir. Kök hücre ve genetik çalışmalar gibi biyoteknolojik gelişmeler hâlen araştırma aşamasındadır. Ancak önümüzdeki 20-25 yıl içinde, hastaların suya koyarak kullandığı hareketli protezlere ihtiyaç duymayacağı öngörülüyor.”
Avustralya’da yaşayan 39 yaşındaki Krystal Maeyke, ilk karın ağrılarını hissettiğinde aklına gelen tek şey bir gıda intoleransı oldu. Sağlıklı besleniyor, düzenli spor yapıyor, yaşam tarzına özen gösteriyordu. Ciddi bir hastalıkla yüz yüze olduğunu düşünmedi bile. Ancak ağrılar geçmek yerine giderek arttı. Üç ay sonra hastaneye kaldırıldığında gelen teşhis hayatını alt üst etti.
İç Anadolu Bölgesi’nin doğusu ve Karadeniz Bölgesi’nin güneyinde görülen keneler ve kene kaynaklı ölümcül hastalık etkenleri uluslararası araştırma konusu oldu. Türk ve Japon bilim insanları bölgede ortak saha çalışması başlattı