Kurgusal Gerçek Üstü Bir Yolculuk – 2. Bölüm Hakikati Arama Kuyusu: Bir Hac Yolculuğunun İçsel Yankısı

Yolculuk devam ediyor. Ayaklarımız yerden kesilmese de ruhumuz çok farklı bir menzile yönelmiş durumda. “Hakikati Arama Kuyusu”na indikçe içimizdeki karanlık çözülüyor, kalbimiz bir kelebeğin kanadı gibi hafifliyor. Her adımda dünya biraz daha geride kalıyor, benliğimiz dünyevi kalıplardan sıyrılıyor. Bu kalıplardan uzaklaştıkça bedenimi Kâbe’nin manevi örtüsü sarıyor adeta. O manevi hava o kadar derin ki, kendimi bir anda kaybolmuş gibi hissettim. Gözlerimi açtığımda Kâbe’nin tam karşısında buldum kendimi. Kalabalığın ortasında olmama rağmen bir başımayım; bir mecnun gibi etrafa bakınıyorum. Zaman, mekân, benlik… hepsi çözülmüş gibi. Kıyamet kopmuş, başka bir boyuttayım sanki. Tavaf eden insanların arasında, bazılarını başsız görür gibi oldum; sanki bedenleri ruhla uçuyordu. Tam o anda içimde bir ses yükseldi, bir fısıltı kulağıma dokundu: “Burası kal’edir; Hz. Muhammed’in(SAV) izlerinin bulunduğu mekândır. Bir münacaat et…” İçimden bir nida taştı: “Ya Resûlallah! Sen gelmeden Kâbe’nin içi putlarla doluydu. Sen geldin Kâbe’yi putlardan arındırdın, yürekleri tevhide yönelttin. Ancak sen gittikten sonra insanlar yeniden putlarını büyüttüler. Bu kez taş değil; mal, makam, şehvet ve gösteriş oldu putlar. Kalpler Allah’tan uzaklaştı, dünya sevgisinin esiri oldu.” Sonra içimde başka bir ses konuştu: “Bak, burasının ne olduğunu biliyor musun? Burası sadece Beytullah değil; burada Hz. Ebû Bekir’in sadakati, Hz. Ömer’in adaleti, Hz. Osman’ın edebi, Hz. Ali’nin hak sevdası var. Burası sadece bir yön değil, bir yöneliştir.” Ey nefesim, sen de özgür ol. Gitmek istediğin menzile ulaş. Özgürleş ki, dolana dolana Beyt’i tavaf etsin ruhun. Diller desin: “Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk, innel hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk, lâ şerîke lek.” Desin ruhun ve huzura ersin. Yolculuk devam ediyor. Safa ile Merve tepeleri arasında ilerlerken, yüreğimizde eski bir yankı dolaşıyordu. Hacer Anamızın susuzlukla imtihanı, bir annenin çaresizlikle başkaldıran sabrıydı. Onun izinde koşarken, Hz. İsmail’in(AS) masum sessizliği geldi gözümüzün önüne; henüz bir çocukken kaderle nasıl baş başa bırakıldığını düşündük. Ve en tepede, Hz. İbrahim’in(AS) kalbindeki teslimiyeti hissettik bir babanın, Rabbinin emrine gözünü kırpmadan boyun eğişini. İbrahim ailesi anlatısı sadece bir kıssa değil; ilahi emre ram olma duruşudur. Hacer’in tevekkülü, İsmail’in sabrı ve İbrahim’in sadakati, çağlar boyunca Müslümanlar için unutulmayacak bir duruştur. O günden Asr-ı Saadette, Saadet’ten bugüne uzanan o manevi çizgide selam olsun onlara… Ve dualarımızla bir kez daha sesleniyoruz: Ey Rabbimiz, bizi de onların sabrına ve teslimiyetine layık kıl… Bugünlük yolculuk bu noktada tamamlanıyor. Ancak içsel çağrı devam ediyor. Yeniden buluşmak ümidiyle… Allah’a emanet olunuz. AHMET YILDIRIM