Başlıksız bir Gazze yazısı!

Başlıksız bir Gazze yazısı!

Doğrusu ne yazacak kelime ne de söylenecek söz kaldı siyonit rejimin saldırganlığı ve Gazze’nin mazlumluğu konusunda. “Her yerde ihanet her yerde zulüm” kelimesi belki de durumu en iyi ifade eden bir tabir. İnsan artık hangi zulme, hangi ihanete tepki göstereceğini bile bilemiyor. Mısır’da yaşananlar ortada. Dünyanın farklı yerlerinden binlerce insan, Müslüman, Hristiyan ablukayı kırmak adına Gazze’ye yürüyor. Karşılarında onları durdurmak için onlara saldıranlar da ne yazık ki Müslüman olarak adlandırılıyorlar. Bir Hristiyan önünde duran ceberut Mısır Polisine, Biz Gazze’deki Müslümanlara, çocuklara yardım etmek istiyoruz, siz de Müslümansınız, diye gözyaşları içerisinde tepki gösteriyor. Baltacılar deni aşağılık mahluklar ise o yolda yürüyenlere saldırarak siyonistlerin köpekliğine soyunuyorlar. Gazze’deki zulüm gibi Gazze davası da sınırları aşarak bir insanlık davasına dönüştü. Ama aşağılık mahluklar bunu bile göremiyorlar. Kimileri Gazze’ye giden yardımları engelliyor kimileri ise Siyonist rejime atılan füzeleri küçümsüyor. Bakın siyonist rejim ilk kez bir devlet gücüyle karşı karşıya kaldı ve de darbe aldı. Hem de İran’dan atılan Füzeler daha gökyüzündeyken Amerika, İngiltere, Ürdün, Katar, Suudi Arabistan gibi ülkeler tarafından hedef alınmasına rağmen Tel Aviv ve Hayfa gibi önemli şehirler vuruldu. İran’ı seversiniz ya da sevmezsiniz o sizin bileceğiniz şey ama kalbinde iman olan herkes siyonist rejime vurulan her darbe ile mesrur olmalıdır. Bu imanın gereğidir. Siyonist rejime Kuzey Kore bile füze atsa bu bizi mutlu etmelidir. Yıllardan beridir bize yutturulan bir ‘Demir Kubbe’ efsanesi vardı. Aşılmaz, geçilmez deniliyordu. Ama gördük ki; aşılıyor ve de geçiliyor. Siyonist rejim sürekli olarak, sığınaklardan çıkmayın, diye açıklamalar yapıyor. Karşılarında çocuklar olmayınca kaçıp sığınaklara sığınıyorlar. Bu gösteriyor ki, savaşın siyonist rejim topraklarına taşınması gerekiyor. Ayet-i Celile’nin tabiri ile ‘bin yıl’ yaşamak isteyen bu kavme ölüm korkusu hissettirilmelidir. Tarihin kendilerini kaydetmeye başladığı günden bu yana bu kavmin anladığı tek dil silahların dilidir, kılıçların şavkıdır. Diplomasi, kınama, ateşkes ya da barış çağrısı gibi şeyler zaman kaybından başka bir şey değildir. İneğe taptıklarında Hz. Harun da onlarla diplomatik olarak anlaşmak istemişti de onu öldürmeye kalkmışlardı. Ta ki Hz. Musa geri dönüp onları ağır bir şekilde cezalandırana kadar. Hani şiirde de denilmiş ya; Katranı kaynatsan olur mu şeker Cinsine tükürdüğüm cinsine çeker diye. Durum aynı bu durum. Herkese anladığı dilden konuşulmalı. Anladığı daha da ötesi hak ettiği cevap verilmelidir. Ne demir ne de çelik hiçbir kubbe gök kubbenin malikinden daha muktedir değildir. Yeter ki; O’nun emrettiği şekilde yaşansın.

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir