KİRLİ İŞLER

Soykırımcı Siyonist terörist rejimin kendi imkan ve gücüyle bölgedeki saldırıları gerçekleştirmediği bir kez daha ortaya çıktı. Yirmi aydır tarihin en vahşi saldırılarının yaşandığı Gazze’de kullanılan bombaların büyük kısmının Amerika, Almanya ve İngiltere’den geldiğini, işgalci Siyonist rejimin çok güvendiği demir kubbesinin bile aslında dışarıdan destek olmadığında dayanamadığını, yetersiz kaldığını müşahede ettik. İran’a yönelik saldırılarda kullanılan uçakların Amerikan menşeli olduğunu ve üretim ortağı olmasına rağmen, parası ödenmiş olmasına rağmen, Rusya’dan hava savunma sistemi tedarik ettiği gerekçesiyle Türkiye’ye verilmediğini hatırlayalım. Bunları şu açıklamayı görünce bir kez daha hatırladık. Almanya Başbakanı Friedrich Merz, soykırımcı rejimin saldırıları için “Bu israilin hepimiz için yaptığı kirli bir iş” şeklinde bir açıklama yaptı. Sırtındaki soykırım yükünden dolayı soykırımcı terörist rejime yönelik hiçbir eleştiri getirmeyen, hatta bakanları aracılığıyla ‘Gazze’de sivillerin öldürülmesinin normal olduğu’ şeklinde açıklama yapan bir siyasetten, bir yönetimden söz ediyoruz. Demek ki “israil hepsi için kirli bir iş” yaparak onları yükten kurtarıyormuş. Bu açıklama soykırımcı Siyonist terör rejiminin 80 yıldır yaptığı tüm kirli işlerin kimlerin onay ve desteğiyle yapıldığını bir kez daha ortaya koyuyor. Çadırların yakılma görüntüleri, açlıktan ölen bebek görüntüleri, parçalanmış çocuk cesetleri karşısında insani tepki gösteren batı halkları seslerini yükseltince siyonizme teslim olmuş rejimler zor durumda kalmış, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. İngiltere, Fransa ve Kanada’den sert açıklamalar gelmiş, ilk defa yaptırımdan söz etmeye başlamışlardı. Hatta Almanya başbakanı Merz, “Bu artık HAMAS’la mücadele değil, uluslararası hukukun ihlalidir” çeklinde bir açıklama yapmıştı. Aslında işgalci rejimin sadece şimdiye kadar yaptıkları değil varlığı bile “Uluslararası hukuka aykırı” bir durumdu ve hepsi de bunu biliyordu. Yirmi aydır vurulan hastaneler, okullar, mabetler onları açıklama yapmaya, tepki göstermeye sevk etmedi; ama açıkça açlığın silah olarak kullanılması, sivil çadırlarının bombalanması vicdan sahibi insanların seslerini yükseltmelerine neden olunca batılı hükümetler zor durumda kaldıklarını hissettiler ve soykırımcı rejime karşı “ilk defa” sert ifadeler kullandılar. Soykırımcı terörist çete, Batılı dostlarını sıkıntıda bırakmamak için “nükleer tehdit” iddiasını ortaya atarak İran’a saldırı gerçekleştirdi. Gazze’ye yönelik vahşi saldırılarda bir azalma olmadı, aksine gıda için toplananlara yönelik vahşi saldırılar gerçekleştirildi; ama batılı hükümetler için artık bir argüman vardı: Nükleer tehdit… Soykırımcı rejimin nükleer silah sahibi olduğunu artık herkes biliyor. Bu rejim denetimi kabul etmiyor; ama İran’ın nükleer güç olmasının dünyaya tehdit olduğu iddiasını ortaya atıyor. Kirli bir siyaset, kirli bir savaş, kirli zihniyet… Bu “kirli oyunun” en önemli aparatı olarak Siyonist teröristler, sahneye çıktı ve batılı hükümetleri insanların vicdani tepkisine karşı korumuş oldu. Sömürgecilikleriyle, soykırımcıya verdikleri destekle, ırkçılıklarıyla, mazlumların kan ve kemikleri üzerine yükselttikleri iğrenç medeniyetleriyle daha uzun zaman refah içinde yaşayacaklarını sanıyorlar; ama mazlum öfkesinin nelere sebep olacağını elbette göreceklerdir. Hz. Ali radıyallahu anhın şu sözünü bir daha hatırlayalım: “Mazlumun zalimden öcünü alacağı gün, şüphesiz zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır.”