Her Firavun’un bir Musa’sı vardır

Her Firavun’un bir Musa’sı vardır

Evet, Firavunların güçlü olması onların yıkılmayacağı anlamına gelmez. Yeter ki, Musa’lar ellerindeki asalarını Hak için kullanmayı bilsinler. Zira hak için atılan tüm asalar, zalimlerin sonunu getirebilecek kudrete sahiptirler. İşte bugün tarih yeniden tekerrür ediyor. İran, insanlığın başına bela olan şu barbar israili, yeryüzünden temizlemek için, zamanın asalarını tam isabet fırlatıyor. İnşallah Hak için atılan bu asalar zalimlerin sonu ve mazlumların kurtuluşuna vesile olur. Zira Kudüs ağlıyor. Gazze yanıyor. Ümmet suskunluğun utancını omuzunda taşıyor. Fakat her gecenin bir sabahı, her zulmün bir hesabı ve her Firavun’un karşısında bir Musa’sı vardır. israil bir devlet değil, bir işgal projesidir. Küresel emperyalizmin Ortadoğu’daki kalesi, ümmetin bağrına saplanmış modern bir hançerdir. Öyleyse Ümmetin bağrına saplanan şu hançeri söküp atmak lazım. 1948’de başlayan işgal, 75 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Bu işgal, sadece toprakla sınırlı değil; inanç, tarih, kimlik ve onur da hedefteydi. Mescid-i Aksâ’nın ayaklar altına alınması, Filistinli çocukların gözleri önünde öldürülmesi, annelerin kefen yerine ellerini öptüğü evlat mezarları… Bunlar yalnızca savaş değil, bir ümmete karşı açılmış organize bir kıyımdır. Bugün Gazze’ye atılan her bomba, sadece binaları değil, ümmetin sabrını da zorlamaktadır. Ve artık sabır taşları çatlıyor. Kalplerin derinliklerinden bir haykırış yükseliyor: “Yeter artık!” Zulmün düzeni ne kadar güçlü görünürse görünsün, bu düzenin temeli nifak ve zulüm üzerinedir. Kur’an buyurur: “Zulmedenler, nasıl bir inkılâpla devrileceklerini yakında görecekler.” (Şuarâ, 227) Tarih, zalimin saltanatının ilelebet sürmediğini defalarca göstermiştir. Firavun’un boğuluşu Nil’in sularında gizliydi. Nemrut’un helakı, bir sineğin kanadında saklıydı. Ebrehe’nin ordusu, gökten inen kuşlarla yok edildi. Ve bugün israil… Teknolojiyle donatılmış olabilir. Arkasında Batı dünyası duruyor olabilir. Ama unuttuğu şey şudur: Allah, mazlumların yanındadır. Ve Allah’ın ordusu, görünmeyen ordudur. Kalplerdeki iman, secdedeki gözyaşı, cihattaki kararlılık bu ordunun silahıdır. Ümmet yavaş yavaş uyanıyor. İran’ın doğrudan israile karşı attığı adım, bu uyanışın yeni bir safhasıdır. Sadece bir askeri hamle değil, ümmete yönelen zulme karşı bir meydan okumadır. Türkiye’de, Endonezya’da, Malezya’da, Yemen’de, Pakistan’da; sokaklara çıkan milyonlar, sadece Gazze için değil, ümmet için yürümektedir. Bu direniş ruhu yeniden doğmaktadır. israilin yıkılışı, topla, tüfekle, füze ile değil; inançla, sabırla ve ümmetin yeniden uhuvvet ruhuyla gerçekleşecektir. Bu bir dua işidir, bu bir tevbe işidir, bu bir bilinç uyanışıdır. Ümmet ne zaman saflarını yeniden birleştirirse, işte o zaman, Mescid-i Aksâ’nın kapıları özgür sabahlara açılacaktır. Ve o gün geldiğinde, “Kudüs bizim namusumuzdur” diyen diller susmayacak… Zulmün saltanatı çökecek… Ve dünya yeniden Hak ile bâtılın farkını görecektir. Zira Hak gelince, batıl zail olmaya mahkumdur. Çünkü: “Allah nurunu tamamlayacaktır; kâfirler hoş görmese de.” (Saf Suresi, 8) Ve biz biliyoruz ki: “Zulüm ile abat olanın sonu berbat olur.” Vesselam

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir