Müslümanlar seviniyor, düşmanlar kahroluyorsa doğru yoldayız…

İran ile Siyonist işgal rejimi arasındaki savaş bütün hızıyla devam ediyor. Tarihte ilk defa işgalci rejim böylesine darbeler yiyor, binaları enkaza dönüşüyor, askeri ve istihbari merkezleri harabeye dönüyor. Siyonistler çok farklı manzaralarla uyanıyor. Sözde başkentlerindeki manzaralar, Gazze’yi aratmıyor. Tel Aviv, Hayfa ve diğer işgal bölgelerine inen her füze Müslümanların ve mazlumların gönlüne su serpiyor. Yaklaşık iki yıldır kendi kaderine ve Siyonistlerin olmayan vicdanına terk edilen Gazzeliler için bu manzaralar bir bayram havası yaratıyor. Açlıktan ağlayacak seviyeye gelen Gazzeliler, “Biz açlık ve üzüntümüzü unuttuk…” sözleri dillerinden dökülüyor. Müslümanlar ve ümmet zayıf değil, tam aksine hem maddi hem de manevi açıdan güçlüler. Ellerinde dünyanın en zengin toprakları, nüfus, para, enerji kaynakları ve silahları var. Hiçbir İslam ülkesi Gazze kadar ambargo altında değil, etrafı kuşatılmamış, nüfus, ekonomi, eğitim, teknoloji ve diğer alanlarda zayıf ve güçsüz değildir. Ama Gazze, bütün ümmetin yapamadığını iman ve cihat sayesinde tek başına yapabiliyor. Müslümanların ortak düşmana karşı koyması ayrı, kırık olan kalpleri ve birliği pekiştiriyor, safları birbirine yaklaştırıyor ve sıklaştırıyor. İslam dini kadar hiçbir din, fikir ve ideoloji, birlik ve beraberliğe önem vermemiştir. Cemaatle, bu sayı birkaç kişi de olsa, tek başına kılınan namazın bir-iki kat değil, tam 27 kat daha fazla sevabı vardır. Normal namaz vakitleri tek başına kılınabilirken, haftada bir kılınan cuma namazı tek başına kılınamaz ve illa bir cemaat, bir topluluğun olması lazım… Her ibadet, her eylem ve her durumda birlik ve beraberliğe önem verilmekte ve teşvik edilmektedir. “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et,” diye buyuruyor İslam Peygamberi. Zalim de olsa kardeşindir ve ona yardım etmekle mükellefsin. Elbette zulmüne yardımcı olmakla değil, onu yaptığı zulümden alıkoymakla mükellefiz. Uyarılması, te’dip edilmesi, hatta cezalandırılması gerekliyse bu da yapılmalıdır. İslam düşmanlarının fitne ve ifsat planları, Müslümanların Kur’an ve Sünnet’ten uzaklaşması, öğretilerini hayatlarından çıkarmaları ve farklı ideolojiler peşinden koşmalarıyla, kardeşlik kalemiz büyük zarar gördü. Birbirimize düştük, birbirimizi rakip, düşman olarak gördük. Bunun tam tersi, düşmanlarımızı ‘müttefik, stratejik ortak, dost’ olarak gördük. Böyle olunca birliğimiz, dirliğimiz dağıldı, onur ve izzetimiz ayaklar altına alındı. Su önündeki çer-çöp gibi ağırlığımız, kıymet ve değerimiz kalmadı. Bir avuç Siyonist, bütün ümmete ve insanlığa kan kusturmaktadır. Müslümanlar olarak bir söz söylediğimiz, bir iş yaptığımız zaman Müslümanlar seviniyor, rahatlıyor; düşmanlarımız üzülüyor ise bu İslamidir. Tam tersi eğer yapılan işten Müslümanlar üzülüyor, bölünüyor, dehşete kapılıyor; şeytan ve düşmanlarımız buna seviniyorsa yapılan bu iş İslami değildir… Cemaatçi, mezhepçi, ırkçı, ulusalcı söylem ve politikalar bütün Müslümanları üzer. Allah ve Resulü hoşnut olmaz. Ümmetin birlik ve beraberliğini savunan söylem ve projeler bütün Müslümanları sevindirmekte, rahatlatmaktadır. Gazze’nin kendi kaderine terk edilmesi, yardımsız bırakılması, Siyonist işgalciye karşı harekete geçilmemesi bütün Müslümanları üzüyor, hatta kendi kendimizi kınayacak duruma getirdi. Ama işgalci Siyonist’in kalbine füze atılması, Tel Aviv ve Hayfa’nın Gazze gibi enkaza dönüşmesi, bütün Müslümanları, mazlumları sevindirmektedir. Müslümanlar olarak öyle işler yapalım ki ümmet sevinsin, mazlumlar bayram etsin; Allah, melekler ve Resulü hoşnut olsunlar; düşmanlarımız da kahr-u perişan olsunlar…