Bugün Adaletin Sesi Olma Günüdür

Bugün Adaletin Sesi Olma Günüdür

Siyonist çeteler durmaksızın saldırıyor. Mazlum Gazze halkı, insanlık tarihinin en karanlık, en acımasız saldırılarına maruz kalmaya devam ediyor. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar… Herkes hedefte. Bir zamanlar hayatla dolup taşan şehirler bugün harabeye dönmüş durumda. Çocukların mezarlıkları büyüyor. Her harap şehir, yalnızca taş yığınlarından ibaret değil, her biri bir halkın hafızası, kültürü, hayalleriyle birlikte yerle bir oluyor. Enkazlar altında kalan yalnızca bedenler değil, insanlığın ta kendisi. Ve bu vahşet sadece Gazze sınırlarında kalmıyor; artık komşu ülkelere, bölge halklarına da yönelmiş durumda. Tehlike büyüyor, tehdit genişliyor. Adalet susuyor, zulüm cesaret buluyor. Vicdanlar unutuluyor, mazlumlar sahipsiz kalıyor. Bugün olan da tam olarak budur. Bölge ülkeleri hâlâ sessizliğini koruyor. Bu sessizlik zalimi cesaretlendirip, mazlumu yalnız bırakmaktır. Herkes ya seyrediyor ya da gözlerini başka yöne çeviriyor. Gazze’nin her sokağı bir çığlık, her evi bir yas hanesi. Ve sözde medeniyetin kalesi olan ülkeler bu acıya karşı sağır, kör ve dilsiz davranmaya devam ediyor. Zulüm, karşısında direniş görmediğinde cesaret kazanıyor. Bu vahşet karşısında “ne yapabiliriz, elimizden ne gelir ki” diyenlere verilecek cevap çok net, susmamak. Zulmü sadece zalimlerin kılıcı değil kalabalıkların suskunluğu da besler. Suskunluk, sadece bugünün değil, yarının da suç ortağıdır. Bugün konuşmayanlar, yarın bu yangının dumanında boğulacak. Bugün mazluma omuz vermeyenler, yarın omuz arayacak. Ve o gün geldiğinde, herkes kendi sessizliğinin cezasını ödeyecek. Sessizliğin bedelini sadece mazlumlar değil, bizler de ödeyeceğiz. Çünkü bu yangın büyürken herkes payını alacak. Bir annenin toprağa düşen gözyaşı yalnızca yeri ıslatmıyor, geleceği de solduruyor. Harabeye dönen şehirler yalnızca taş yığınları değil, bir halkın hafızası, kültürü, hayalleri yerle bir ediliyor. Peki biz, bütün bunlara karşı ne yapıyoruz? Sosyal medyada birkaç paylaşım, birkaç öfkeli cümle, sonra sessizlik… Sonra günlük yaşantımıza dönüyoruz, sanki hiçbir şey olmamış gibi. Gerçekten bu kadar mı duyarsızlaştık? Hâlâ bombalar yağarken, hâlâ insanlar açlıktan ölürken, hâlâ çocuklar oyun yerine mezarlıklarla tanışırken… Hayatta kalabilmek adına bir avuç un almak için sıraya giren masum sivillerin üzerine acımasızca ateş yağarken… Bu rahatlık hangi vicdana sığar? Bu bir savaş değil, bu bir vahşettir. Ve bu vahşetin ortakları arasında, hâlâ çifte vatandaş olarak israilin sözde ordusunda görev alan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da var. HÜDA PAR’ın çifte vatandaşlara yönelik ceza öngören ve yaklaşık bir yıldır Meclis Genel Kurulu’nda bekleyen yasa teklifinin bir an önce yasalaşması artık kaçınılmazdır. Bu, sadece Gazze halkını korumak için değil, Türkiye’nin güvenliği için de şarttır. Bu toprakların vatandaşı olup mazlumlara kurşun sıkan ellerin hâlâ aramızda olmaları kabul edilemez. Ve ülkede Siyonistlerin elini kolunu sallayarak dolaşmasına müsaade edilmesinin hiçbir izahı olamaz. Türkiye vatandaşı olup Siyonistlerle birlikte mazlum Gazze halkına saldıran vampirlere kimsenin tahammülü kalmadı. Bölge ülkeleri olarak hâlâ etkili ve ortak bir duruş sergilenmiyor. Artık zaman kaybetmeden, bölge ülkeleri ittifak kurmalı, ortak savunma ve tedbir mekanizmaları geliştirilmeli. Çünkü bu sadece Gazze’nin meselesi değil, insanlığın meselesidir. Zulüm, sadece zalimlerin değil, sessiz kalanların da suçudur. Mazlumların yalnızlığı, düşmanın güçlü olduğundan değil, insanların suskunluğundandır. Bugün, adaletin sesi olma günüdür. O halde bugün, ses olmanın vaktidir. Adaletin sesi, vicdanın sesi, insanlığın sesi… Çünkü dünya susanlarla değil, konuşanlarla kurtulacak. Ve belki de bir çocuğun hayatta kalması, sizin bir cümlenize bağlıdır.

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir