Akıllı Olmak Mı Dediniz?

Artık “Akıllı olalım!” diyenlere kızıyorum. Çünkü “akıllı olmak” ile kasıtları, “akıllı olmak” değil, tamamen ilkesiz olmak ve düşmana karşı hiçbir direniş göstermeden, peşinen teslim olmaktır. Sürekli güç dengesindeki oransal farka işaret eden ve bariz zulme karşı gösterilen her direnişi “akılsızca davranış” olarak gören bu zihniyetin çözüm olarak sunduğu eylem, eylemsizliktir. Küfre ve zulme karşı her direnişi küçümseyen bu zihniyetin İslam dünyasına yaydıkları hakim duygu ise umutsuzluktur. Bunu yaparken, kendilerini dost, sözlerini dost sözü olarak gösterirler. Belki de içlerinde kendilerini gerçekten dost olarak görenler bile vardır ama söylemlerinin veya söylem tekniklerinin düşman tarafından bir algı yönetimi tekniği olarak kullanıldığını görüyoruz. Bu, Müslümanların içine korku, şüphe ve umutsuzluk yayarak, onu mücadele etmeyen ruhsuz leşlere çevirme stratejisi oldu artık. Durmadan “maddi ve teknik gücün yok, öyle ise otur oturduğun yerde ve sadece milli menfaatlerinle beraber kişisel çıkarlarını düşün!” diyorlar. Müslüman elbette akıllıca davranmalı, olabildiğince güç toplamalı ve en uygun zamanı gözetmelidir. “Ama Müslüman’ın nihai hedefi ne olursa olsun zafer kazanmak değildir”. Ya da belki de tam burada zaferin tanımını yapmak lazım. “Zafer; mutlaka yolun sonuna varmak değildir. Zafer: tüm engellere ve zorluklara rağmen, yolda yürüme iradesini, bilincini ve imanını gösterebilmektir. O zaman cümleyi şu şekilde yeniden kurmak gerekecek. “Müslüman’ın nihai hedefi, ne olursa olsun, yolun sonuna ulaşan bir zaferi kazanmak değildir. Müslümanın zaferi, sürekli yolda olmanın sonucunda kazanılan Allah rızasıdır.” Oysa akıllıca davrandığına inanan kimi Müslümanların, eylemsizlik halini (zulme sessiz kalma durumunu) bile aştıklarını, bariz zalimin yanında, kafirin siyasetinin yolunda olduklarını görüyoruz. Zulüm sisteminden ve medyaları aracılığıyla yürütülen algı operasyonlarının sesinden rol kaptıklarını biliyoruz. Biz yine de “Allah önce akıl versin” sonra “Allah affetsin” diyelim. Ama “akıllı olmak” deyiminin tanımına sokulan fitneler aracılığıyla Müslümanlar, milliyetçiliğin, mezhepçiliğin ve ölümüne dünyada yaşama sevgisinin koynuna sürüklenmekte, güçleri paramparça edilmektedir. Bireyselleşen, konfor ve zevk batakhanesine gömülen halklarla beraber, kendisi gibi mazlum olan hiçbir İslam devletine güvenmemeyi akıllı siyaset gören İslam liderleri, Batı kökenli kirli siyasetin taklitçisi olmuş ve milliyetçilik bataklığına saplanmış durumdalar. Akıllı olalım diyorlar ve Haçlılar ile Siyonizm’in çıkarlarına hizmet eden uluslararası sistemin bir parçası oluyorlar. Akıllı olalım diyorlar ve düşmanın askeri üslerini ülkelerinde kuruyorlar. Akıllı olalım, savaşlarda hamasete, duygusallığa yer olmaz deyip bir Haçlıyla, bir Budist bir Hindu bir laikçi ateist ile beraber oluyorlar. Bu sözümona akıllı olan akıllılarımızın akıllarının bir türlü varmadığı nokta ise bariz olmasına rağmen sıranın kendisine de geleceğidir. Birlik olmadan, direniş göstermeden bu kölelikten kurtulamayacağını o akılları bir türlü alamıyor ve zorla köle edilmemek için gidip gönüllü köle oluyorlar. Direniş gösterip özgür yaşamak denen şey bu akıllılarımızın lügatına bir türlü girmiyor maalesef. Akıllı olan, öldürülmek için sırasını bekler mi hiç? Akıllı olan, zalim ve barbar katilden merhamet ve adalet bekler mi acaba Akıllı olan, ortak medeniyete sahip olduklarıyla birlik ve beraberliğini korumak yerine, Batı menşeli seküler zihniyeti kurtuluş reçetesi görüp halkına ihanet üzerine ihanet eder mi hiç. Evet, bugün hatırı sayılır bir gücümüz yok, birliğimiz yok. Şimdi birlik zamanı…