Artık ne olacaksa olsun!

Artık ne olacaksa olsun!

İşgalci terör rejimi, saldırganlığını genişletmeye ve savaşı, varlığını tehdit etme potansiyeli taşıyan ülkelere doğru yaymaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde İran’a yönelik yaptığı saldırılar, bölgede bardağı taşıran son damla mahiyetindedir. İran’ın verdiği karşılıklar işgalci rejimi sarsmış olsa da ABD’nin desteği şimdilik onu ayakta tutmaya yetiyor. Dikkat edilirse, işgalci terör rejimi hiçbir şekilde geri adım atmıyor. Kuruluşundan bu yana en büyük yenilgisini HAMAS’tan almasına rağmen savunmasız insanlara karşı katliama girişmekten ve soykırım yapmaktan bir an bile olsa geri durmuyor. HAMAS’tan yediği şamarın acısını savunmasız halktan çıkarmak için hiçbir kurala, kaideye, hukuka, ahlaka aldırış etmiyor. Bununla da kalmıyor, HAMAS’a bir şekilde destek sağlayanlara gözdağı vermek için saldırganlığını ve gözü dönmüşlüğünü işgal sınırlarının ötesine taşıyor. Daha önce İran’a saldırmış, hatta İsmail Haniyye’yi İran’da şehid ederek İran’ı uluslararası düzlemde küçük düşürmüştü. Bununla da yetinmemiş Lübnan’a, Suriye’ye, Yemen’e yönelik saldırganlığını devam ettirmişti. Yönünü yeniden İran’a çevirmesi, bölgedeki devletleri sindirme girişimi ve HAMAS’ı desteklemekten vazgeçmeleri için bir gözdağı niteliğindedir. İşgalci terör rejimi varlığını devam ettirdikçe, sadece bölgede değil, dünyanın herhangi bir yerinde huzur ve barıştan söz etmek, ham hayal olmaktan başka bir şey değildir. Bugün İran ise yarın sırada Türkiye vardır. Hatta Türkiye, işgalci terör rejimi saldırganlığı için diğer ülkelerden çok daha büyük sebeplere sahiptir. Bu sebeplerden birincisi, Türkiye’nin bir kısım toprakları, arz-ı mev’ud ütopyasının içindedir. Terör rejimi, bu toprakları ele geçirmenin hasretiyle yanmaktadır. İkincisi, Türkiye bölgenin en güçlü ülkesidir ve Osmanlı’nın varisi olarak bölge ile hem duygusal hem de güçlü tarihsel bağlara sahiptir. Üçüncüsü, askeri olarak işgalci terör rejimini durdurabilecek tek ülke Türkiye’dir. Dördüncüsü, eğer işgalci terör rejimine karşı İslam ülkeleri arasında bir dayanışma ve birlik olacaksa, bunu yapabilecek tek ülke yine Türkiye’dir. Yani Türkiye, tarihsel arka planını kullanarak İslam birliğini kurabilecek potansiyele sahip bir ülkedir. Tüm bunlardan dolayı, terör rejiminin aslında en büyük düşmanı ve en büyük hedefi Türkiye’dir. İşte bu sebeple Türkiye, kulağının üzerine yatıp tehlikenin varlığına gözünü kapatma lüksüne sahip değildir. Tehlike, davul-zurna çalarak gümbür gümbür gelmekte, sadece planlama zemininde zamanın olgunlaşmasını beklemektedir. Bu sebeple başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin ulusal menfaat, ulusal maslahat, ulusal çıkar vs. gibi sebeplerin arkasına sığınarak kabuğuna çekilme zamanı çoktan geçmiştir. Bugün tedbir alma, savunma hatlarını tahkim etme, işgal rejimini kara, hava ve denizden ablukaya alarak boğma, bölge ülkeleri arasında güçlü askeri birlikler oluşturma günüdür. Gün, ne olacağını düşünme, günü kurtarma günü değildir. Gün, işgalci terör rejimini ortadan kaldırmak için askeri, siyasi, diplomatik, ekonomik, enerji, coğrafya gibi her türlü imkânı kullanma günüdür. Gün, aslında savunmadan çıkıp saldırma günüdür. Cesur davrananların bir kere, korkaklarınsa her gün öldüğü hakikatini göz ardı etmeden ne olursa olsun, demenin vakti geldi de çoktan geçiyor artık. Gazze’de Müslüman kardeşlerimizin feryatları arş-ı alaya ulaştı. Orada ölen çocuklar bizim, çocuklarının parçalanan uzuvlarını toplayan kadınlar bizim, yerle bir edilen Gazze bizim, işgal edilen Filistin toprakları bizim… Batı emperyalizminin aramıza koyduğu gayri meşru bu rejim daha ne zamana kadar bizim olanlara böylesine zulmetmeye devam edecek? Türkiye ile terör rejimi arasında bir savaş olacak, orası kesin. Madem öyle, o halde onlar istediği zamanda değil, bizim istediğimiz zamanda olsun ve o gün bugün olsun artık!

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir