Dikkat! Bilinçsizce tüketimi ölüm getiriyor
Uzmanlar, mantarların besin değeri açısından zengin olmasına rağmen bilinçsizce yapılan tüketimin karaciğer ve böbrek yetmezliği gibi ölümcül sonuçlara yol açabileceğini bildirdi
Uzmanlar, mantarların besin değeri açısından zengin olmasına rağmen bilinçsizce yapılan tüketimin karaciğer ve böbrek yetmezliği gibi ölümcül sonuçlara yol açabileceğini bildirdi
Yüksek sıcaklıklara bağlı olarak vücutta yaşanan sıvı ve elektrolit kaybının kalp damar hastalıkları riskini artırdığını belirten Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ömer Erhan Karahasanoğlu, “Sıcak havalarda tansiyon ve ritim bozukluğuna bağlı olarak göğüs ağrıları ve kalp krizi tetiklenebilir” dedi
Etrafınızda düzenli spor yapan insanlar varsa çok fazla muz tükettiklerini görmüşsünüzdür. Ya da siz hayatınızın bir döneminde spor yapan bir insan olmaya çalıştıysanız muhtemelen mutfağınızda yaptığınız ilk şey daha fazla muza alan açmak… Peki sporcu beslenmesinde oldukça önemli bir yer tutan muzu bu kadar mucizevi yapan ne?
Sağlık Bakanlığı tarafından hayata geçirilen ‘İdeal Kilonu Öğren Sağlıklı Yaşa’ kampanyasıyla, 8 haftada toplam 7 milyon 673 bin 623 kişinin boy ve kilo ölçümü yapıldı
Üreme, tüm canlılar için yaşamın temel yapı taşlarından biridir. Erkeklerde üreme yeteneğinin temelini oluşturan sperm üretimi ve olgunlaşması, oldukça hassas ve karmaşık fizyolojik süreçlerle gerçekleşir. Bu süreç; testislerde başlayarak hem lokal mekanizmaların hem de beyinle testisler arasında işleyen nöroendokrin sistemin kontrolü altında sürmektedir. Fertilite, bir çiftin doğal yollarla gebelik elde edebilme kapasitesini ifade etmektedir. Bu potansiyelin olumsuz etkilenmesine ise “infertilite” yani kısırlık denilmektedir. Dünya genelinde yaygın kabul gören tanıma göre, infertilite; bir çiftin düzenli ve korunmasız cinsel ilişkisine rağmen 12 ay veya daha uzun süre boyunca gebelik elde edememesi durumudur. Erkek kaynaklı infertilite, tüm infertilite vakalarının yarısını oluşturur.
Obezite ve sigara kısırlık nedeni
Çocuk sahibi olma hayaliyle yola çıkan evli çiftlerin korunmasız ilişkilerine rağmen uzun süre çocuk sahibi olamaması çiftler üzerinde toplumsal baskılara neden olmaktadır. Yapılan araştırmalara göre infertilitenin sebebi bazen anne adayı bazen de baba adayı olmaktadır. Aşırı kilo, sigara-alkol, düzensiz beslenme, hareketsiz yaşam çevresel kimyasal ve fiziksel nedenler her iki cinsiyetin de ürümesindeki olumsuzlukta etkili olabilmektedir. Ancak erkeklerdeki diğer sağlık problemleri de infertilite riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Erkeklerdeki infertilite riskini artıran sebeplerin başında şunlar gelir:
1- Testis dışı hormonal veya sistemik problemler (pre-testiküler nedenler)
2- Testislerin kendisinden kaynaklanan hastalıklar (primer testiküler bozukluklar
3- Spermin taşınmasında meydana gelen sorunlar (post-testiküler bozukluklar)
4- Nedeni henüz belirlenememiş olgular (açıklanamayan infertilite)
İnfertilite sebepleri kolayca belirlenebiliyor
İnfertilite şüphesi olan erkeklerde tanıya ulaşmak için öncelikle üreme öyküsü alınmalı ve semen analizi yapılmalıdır. Bununla birlikte testis boyutları ve kıvamı gibi fiziksel bulguların değerlendirilmesi, tanı açısından kritik öneme sahiptir. Gerektiğinde daha ileri tetkiklere başvurulabilir. Sperm DNA hasarı analizi, genetik testler, antisperm antikor tayini, hormonal profiller, radyolojik görüntülemeler ve sperm fonksiyon testleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Hormonal bozukluklar da erkek infertilitesinin önemli nedenleri arasında yer alır. Hipofiz bezi hastalıkları, tiroid fonksiyon bozuklukları, prolaktin yüksekliği, testosteron eksikliği gibi birçok endokrin problem doğurganlığı olumsuz etkileyebilir. Hipogonadizm (testosteron eksikliği) , hem biyokimyasal hem de klinik belirtilerle seyreden bir diğer önemli durumdur. Bu hastalarda testosteron replasman tedavisi (TRT), hormon seviyelerini normal sınırlara çekmeyi ve semptomları hafifletmeyi hedefler. Ayrıca erkek genital sisteminde enfeksiyon varlığı kesin bir şekilde doğal yolla gebeliği engelliyor olmasa da, semptom veren enfeksiyonların tedavisi önerilir.
Yaşam değişiklikleri bebek sahibi olma şansını artırıyor
Bazı mesleki faktörler ve çevresel toksinler de testis fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir. Diğer yandan, boşalma bozuklukları (örneğin anejakülasyon ya da retrograd ejakülasyon) da tedavi edilmesi gereken önemli durumlardır.
Cerrahi tedavi gerektiren erkek infertilitesi vakaları da iki temel gruba ayrılır:
1-Altta yatan cerrahi sebebin tedavi edilebildiği patolojiler:Varikosel için subinguinal mikrocerrahi varikoselektomi, sperm kanal tıkanıklıkları için vazovazostomi, epididimovazostomi ya da ejakülatuvar kanal cerrahileri uygulanabilir.
2-Altta yatan sebebin cerrahisinin mümkün olmadığı durumlar:Özellikle non-obstrüktif azoospermi (menide hiç sperm bulunmaması) vakalarında mikro-TESE (mikrocerrahi testiküler sperm ekstraksiyonu) gibi ileri girişimler gerekebilir.
Sperm elde etmek amacıyla uygulanan yöntemler arasında PESA, MESA, TESA, TESE ve mikro-TESE gibi teknikler, infertilite tedavisinde önemli yer tutar. Sonuç olarak, erkek infertilitesine neden olan çok sayıda faktör vardır ve tedavi şekli, sorunun kaynağına göre değişiklik gösterir. Ancak hangi tedavi yöntemi seçilirse seçilsin, yaşam tarzı değişiklikleri tedavi başarısını artırabilir. Dengeli beslenme, düzenli egzersiz, tütün ve alkol kullanımının bırakılması, stresin azaltılması gibi unsurlar doğurganlık üzerinde olumlu etkiler sağlar. Özellikle sigara kullanımı sperm kalitesini ciddi şekilde düşürürken, ideal kiloda kalmak ve aktif bir yaşam tarzı benimsemek hem fiziksel hem de ruhsal sağlığı destekler. Tedavi sürecine olumlu bir ruh haliyle yaklaşmak da başarı şansını artıran önemli faktörlerdendir.
Diyarbakır’da Aile Hekimi Hatice Toprak Kaydal (30) ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Mehmetcan Kaydal (30) çifti, 10 aylık oğulları Deniz’in metabolik bir hastalık olan fenilketonüri olduğunu henüz 5 günlükken alınan topuk kanı sayesinde öğrendi. Erken tanı sayesinde Deniz, diyet tedavisiyle yaşamını sürdürüyor
Çocukluk çağı obezitesi riskini 2 kat artırıyor!
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, obezite sorunu yaşayan anne adaylarında hamilelik sürecinin düzenli ve yakın takip gerektirdiğine dikkat çekerek, “Obezite hem anne adayının hem bebeğin sağlığını tehdit edebilmektedir. Örneğin, bu annelerin bebeklerinde, çağımızın önemli sorunu olan ve görülme sıklığı giderek artan çocukluk çağı obezitesinin gelişme riski ciddi oranda artmaktadır.Yapılan çalışmalar, gebeliğin ilk 3 ayı içindeki maternal obezite ile çocukluk çağı obezitesi arasında ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Çalışma sonuçlarına göre; annesi gebeliğin ilk 3 ayında obez olan çocukların 2 yaşına geldiklerinde obez olma riskleri 2 kat artarken, 3 – 5 yaşlarına geldiklerinde bu risk artış göstererek 2.3 kat olmaktadır” uyarısında bulunuyor.
Bebeklerde kalp hastalığı, hipertansiyon ve diyabete zemin hazırlıyor!
Bebeklerin fizyolojilerinin hamilelik sürecinde anneden gelen besinlere uyum sağladığını vurgulayan Doç. Dr. Halenur Bozdağ, bu adaptasyonun bebeklerin metabolizmalarını kalıcı olarak değiştirebildiğine işaret ederek, “Anne karnındayken programlanmış olan bu değişiklikler bebeklerde obezitenin yanı sıra kalp hastalığı, hipertansiyon ve insüline bağımlı olmayan diyabet dahil olmak üzere yaşamın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkan çeşitli hastalıklara da zemin oluşturmaktadır” diyor.
Annede kalıcı sorunlara yol açabiliyor!
Obezite, hamilelik sürecinde sadece anne karnındaki bebekte değil anne adayında da ciddi sağlık sorunları oluşturabiliyor. Doç. Dr. Halenur Bozdağ, bu hastalıkları şöyle özetliyor: “Obezite sorunu yaşayan anne adaylarında gebelik şekeri 2.6, gebelikte yüksek tansiyon 2.5 ve preeklampsi 3.2 kat artış göstermektedir. Gebelik sürecinde ve lohusalıkta damarlarda pıhtı oluşumu gibi ek sorunlar da yaşanırken, doğum sonrasında tip 2 diyabet ve tansiyon yüksekliği gibi sağlık sorunları kalıcı olabilmektedir.”
Yakın takip ve tedaviyle önlenebiliyor
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, aslında hamilelikte obezitenin önlenebilir bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekerek, “Düzenli beslenme, yeterli fiziksel aktivite ve her şeyden önemlisi gebeliğe ideal kiloyla başlamak ve bunun için doğum öncesi danışmalık almak, sorunların oluşmasını önlemenin etkili ve ulaşılabilir bir yoludur” diyor. Obezitenin oluşturacağı riskleri en aza indirmek için hamileliğin ilk haftalarından itibaren yakın takip ise büyük bir öneme sahip. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, ilk muayenede obezitenin neden olabileceği sağlık sorunlarının araştırıldığını belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bunun için diyabet açısından açlık kan şekeri, üç aylık kan şekeri göstergesi olan HbA1C ve gerekirse şeker yükleme testi yapılır. Kalp sağlığı açısından kan yağları ve ihtiyaç halinde kardiyolojik değerlendirme istenebilir. Tansiyon takibi günlük bakılabilir ve yüksek tansiyona eşlik eden baş ağrısı veya görme bulanıklığı gibi bulgular açısından anne adayı bilgilendirilir.Bebeğin gelişimi, kilo alımı, anneye ait risk faktörlerinden etkilenme durumu ve iyilik hali her görüşmede değerlendirilir.”
Sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite şart
Hamileliğine aşırı kilolu veya obezite sorunuyla başlayan anne adaylarında aylık kilo alımının bir plana oturtulması gerektiğine dikkat çeken Doç. Dr. Halenur Bozdağ, diyetisyen eşliğinde kişiye özel bir diyet listesi oluşturularak sağlıklı beslenme ve kalori kontrolünün yapıldığını belirtiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, fiziksel aktivite konusunda da anne adaylarının desteklenmeleri gerektiğini vurgulayarak, “Düzenli açık hava yürüyüşleri günlük hayatın bir parçası haline getirilmelidir. Her gün 30 dakikalık açık havada yürüyüş veya ev içinde günde 3 kez 20 dakikalık aktivitede bulunmak, hamileliğin sağlıklı geçmesi için son derece önemlidir” diye konuşuyor.
Obezite sorunu varsa 5-9 kilodan fazla alınmamalı!
Hamilelikte ne kadar kilo alınması gerektiği ise hamileliğin başlangıcındaki kiloya göre değişiyor. Vücut Kitle İndeksine göre zayıf olan anne adaylarının hamilelik sonuna kadar 12.5-18 kilo; ideal kilodaolanların 11.5-16 kilo; fazla kilosu olanların 7-11.5 kilo almaları öneriliyor. Obezite sorunu yaşayan anne adaylarının ise 5-9 kilodan fazla almamaları önem taşıyor. Doç. Dr. Halenur Bozdağ, “Genel olarak bakıldığında,Vücut Kitle İndeksi’ne göre zayıf ve normal ağırlıktaki gebelerde ayda en fazla 2 kilo alımı, kilolu veya obezite sorunu olan gebelerde ise en fazla bir kilo alımı önerilmektedir” diyor.