Dünya Savaşı Ne Alemde?

Dünya Savaşı Ne Alemde?

Konuşma vakti ya. Öyle böyle değil, uçuk kaçık komplo teorileri havada uçuşuyor. Şunu atarsa, bunu vurursa diye devam edince herkes açlığını bastırır gibi kulak veriyor. Ve en basit çıkarımlar büyük ilgi görüyor: “Haritaları yeniden çizecekler. İran rejimini yıkacaklar, orayı birkaç parçaya bölecekler, bölgede israile boyun eğmemiş bir yapı bırakmayacaklar falan filan.” Seksen senedir üçüncü dünya savaşı çıkar mı çıkmaz mı diye soranlara da gün doğdu. Yalnız senaryolar çok inandırıcı değil. Tüm araç gereç ve silah üretim kapasitesine rağmen birkaç günde ele geçirme hesabıyla girdiği Ukrayna’da 11 senedir patinaj yapan, Suriye’de eski üslerini bile terk edip giden ve memleketinde yetersiz olduğu için oradan buradan asker bulmaya çalışan Rusya, artık öyle büyük savaşlar için fazlaca zayıf. Kıyamet alametlerinden bahseden Hadislerde, seddini kırıp ortaya çıkacağı söylenen Yecüc Mecüc için en uygun misal olarak akla gelen mevcut Çin -doğrudur- her açıdan aritmetik değil geometrik oranda büyüyor. Ancak yönü batı liberalizmi. Haliyle karşı karşıya geleceği tarafa benzemek için yoğun çaba harcayan bir seri üretim toplumu, devasa yıkım getirecek bir savaş için ne kadar inandırıcı olabilir ki? Kendi mücavir alanı dışında bölgesel hesapları ve belli alanda silahtan başka varlığı olmayan Kuzey Kore’nin rolü espri konusu. İşgal rejiminin yağlı müttefiki gözüken Hindistan ise, kuru kalabalıktan ibaret. Batı blokunun durumu daha kötü. Savaş araç gereçleri üretmekle savaşçı üretmeyi birlikte düşünmedikleri için şu an ellerinde zevkinin kölesi olmuş, devlet ve gelecek diye hiçbir iddiası ve öfkesi kalmamış yığınlardan başkası yok. Bütün ümitlerini bağladıkları ABD ise aşırı derecede kirli, borçlu, suçlu, sarhoş ve yorgun. Ve bu ABD, beş yıl önce rezil bir şekilde kaçtığı Afganistan’ın ardından iki yıldır Gazze gibi küçücük bir yerde hızla batmakta olan son batı imparatorluğu değil mi? Bugün batıyı ayakta tutan şey ne silahları ne paraları ne de teknolojileri. Tek bir güvenceleri var. Kendilerine hâlâ sadık olan bölgedeki uşak rejimler. Ve bugün bir dünya savaşı ihtimali varsa, bunun yükünü Mısır, Suud ve BAE gibi ülkelerin başına atanan ve batı toplumlarından çok çok daha fazla küresel emperyalizme sadık ekipler taşıyacak. Ve İran. Çevresinde beslenen aşırı sünnici akımlara rağmen, İran İslam Devriminin, ABD ve israile karşı net tavrı sayesinde müslüman halklarda elde ettiği üzeri örtülü sempati, Suriye’nin 13 yıllık acı öyküsündeki tutumuyla ciddi manada örselenmişti. Ancak önce Gazze’deki direnişteki rolü, şimdi de -hangi saikle olursa olsun- israil işgal çetesine karşı tek başına meydan okuması İran’ı tekrar tüm İslam aleminin gözüne yaklaştırmaya başladı. En katı İran düşmanları bile, “bu şartlarda İran’ı desteklemeli” şeklinde açıklamalar yapmaya devam ediyorlar. Velhasıl halihazırda iki yıldır dünya savaşı devam ediyor zaten. Fakat tabi ki öncekilerden farklı. Şu andaki savaşın bir tarafında tüm batılı ülkelerle terör çetesi, bütün güçleriyle var. Diğer tarafta ise bir avuç Gazze. Ve batılı ülkeler bu savaşı kazanamadılar. Şimdi cephe biraz daha büyümüş oluyor. Ve batının sergileyeceği tek bir iğrençlik kaldı. O da atom bombası. İşgal rejimi de zarar görür diye Gazze’ye atamıyorlar. Ama İran, canlarını acıtmayı sürdürürse bu seçeneği uygulamakta asla tereddüt etmeyeceklerdir. Tabi bir de göklerden gelen ve gelecek olan karar var. Allah-ü Teala, mülkü dilediğine verir, dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltır. Ve O, Adil-i Mutlaktır. Bir izzet ve şeref verecekse herhalde bunu, yerinde oturup da uzaktan gazel okuyanlara değil, çabalayıp bedel ödeyenlere verir. Kimlere mi mesela: “Ezilletin alel müminin eizzetin alel kafirin” olanlara.

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir