Kartalkaya davasında 6’ncı celse… Duruşma salonunda gözyaşları
Bolu Kartalkaya’da 78 kişinin hayatını kaybettiği otel yangınına ilişkin davanın ilk duruşmasında 6’ncı celse tamamlandı. Hayatını kaybedenlerin yakınları gözyaşları içinde sorumluların en ağır cezayı almasını istedi.
Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi’nde 21 Ocak sabaha karşı çıkan ve 78 kişinin hayatını kaybettiği, 133 kişinin yaralandığı Grand Kartal Otel yangınına ilişkin davanın ilk duruşması bugün görülen celseyle devam etti.
Duruşmanın 6’ncı celsesi de yoğun güvenlik önlemleri altında saat 10.30’da başladı.
Sanık, mağdur ve müşteki yakınları ile avukatlar polis kontrol noktasından geçtikten sonra salona alındı.
Duruşmada, mahkeme başkanı alfabetik sırayla müştekilerin ifadelerini almaya başladı.
OĞLUNU KAYBEDEN DANIŞTAY 9’UNCU DAİRE BAŞKANI MÜŞTEKİ OLARAK İFADE VERDİ İlk olarak yangında oğlunu kaybeden Doktor Yiğit Gençbay’ın Danıştay 9’uncu Daire Başkanı babası Abdurrahman Gençbay (58) dinlendi. Yangın sırasında dışarıya çıkan ve sonrasında tekrar arkadaşıyla birlikte tatilcileri kurtarmak için içeri giren Doktor Gençbay’ın babası Abdurrahman Gençbay, evlatları katledildikleri için buraya geldiklerini belirtti.
“Otele gidenlere müşteri denilmez, misafir denir. Ev sahipleri tarafından uykularında katledildi.” diye açıklama yapan Gençbay, “Gözümün önünde sanık yakınları ağza alınmayacak küfürler ettiler. Savunma hakkı kutsaldır saygım var ama karşısındaki insanların duygusunu anlamayacak kadar tepkisiz olmasınlar. Biz artık sizlerle hasımız ama sizden de mertlik bekliyoruz. Benim evlatlarım dışarıya çıktı, çocukların çığlıklarını duyunca gözünü karartarak o ateşin içine girdiler. İntörn doktordu ama insanlığı daha öndeydi.” dedi.
Cenazelerinin 10’uncu katta bulunduğunu sözlerine ekleyen Gençbay, “Ben sizin yerinizde olsam kendimi aşağıya atardım, gidip otele muz yemezdim.” diye konuştu. “BU DAVA TARİHE GEÇECEK” Abdurrahman Gençbay, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na da otel yetkilileri hakkında şikayette bulunacağını ifade ederek şöyle devam etti:
“Burada organize bir vergi kaçakçılığı var. Bu kadar organize kötülük, suçu aşçı yamağına atmaya bile çekinmiyor. Bu organize suça iştirak edenler yönetmeliklerin arkasına sığınıp kendilerini, sorumluluğunu dışarıda bırakmaya çalışıyorlar. Bu dava, tarihe geçecek davadır. Tarihte yerini alır. Yapanın yanına kar kalır algısının paramparça edileceği bir dava olacaktır. Bu mazlum milletin davası olacaktır. 84 milyonun gözü kulağı bu davada. Bu yargılama sonucunda alınacak karar hukuk tarihine altın harflerle geçecek.” dedi.
Yangında oğulları Mert, gelinleri Duygu ve torunları 9 yaşındaki Doğa ile 7 yaşındaki Mavi’yi kaybeden Uğurtan ve eşi Sıdıka Ersin Doğan’a söz verildi.
Uğurtan Doğan, “Mavi, Halit beyin (otelin sahibi tutuklu sanık Halit Ergül) torununun da sınıf arkadaşı. Ceyda hanım (şirketin yönetim kurulu üyesi tutuklu sanık Ceyda Hacıbekiroğlu) sömestr tatiliyle ilgili paylaşım yaparak indirim uygulanacağı konusunda yazı yazıyor. Bunun üzerine ‘2 gün kar tatili yapalım.’ diyorlar.” diye konuştu.
Ailesine, Ceyda Hacıbekiroğlu ile aynı kattaki bir odanın verildiğini belirten Doğan, “Biraz vicdan olur. Sen çağırıyorsun, ‘Size indirim yapacağız.’ diyorsun. Gidiyorlar böyle bir katliam oluyor. Böyle bir yangının varlığını hissediyorsun. Yandaki odada arkadaşları var. Yangını hissediyorlar. Saat 03.30’da duman her yeri sarmış. Hemen dışarı çıkıyorlar, kalın kalın giyiniyorlar.” ifadelerini kullandı.
“BU ACIYI HİSSEDİN” Anne Sıdıka Ersin Doğan da yangında hayatını kaybedenlerin yakınlarının acı çektiğini söyledi.
Yangından önceki hafta sonu torunlarının kendilerinde kaldığını dile getiren Doğan, şöyle devam etti: “Onların pijamalarını yıkamıyorum, kokluyorum. Evlerine gidiyorum, hepsinin yastıklarını kokluyorum. Onlarla iletişimim artık kokuyla. En son yangında üstlerinden çıkan malzemeleri getirdiler. Bir de onları kokluyorum. İs kokusuna adeta bağımlı oldum.”
Eşinden başka kimsesinin olmadığını belirten Doğan, “Ölmekten değil, ölmemekten korkuyorum. Çok yalnız kaldım. Bu acıyı hissedin.” dedi.
“BU BİR İHMALLER ZİNCİRİ”
Duruşmada, yangında oğulları Yılmaz ve torunları 15 yaşındaki Nehir ve 13 yaşındaki Doruk Sarıtaş’ı kaybeden Gülüzar ve Ali Sarıtaş da beyanda bulundu.
Ali Sarıtaş yaşananların hesabını kimin vereceğini sorarak, “Burada sırıtıyorsunuz ‘görmedim, duymadım, bilmiyorum.’ diyorsunuz. Bu kadar vurdum duymazlık olmaz, siz kendinizi kurtarmak istiyorsunuz. Sizin evlatlarınız yok mu? Akıl var, mantık var. Anca para gelsin başka bir şey gelmesin. Sizin pisliğinizi ancak adalet temizler. Şikayetçiyim.” diye konuştu.
“O GECE YAŞANANLAR GÖREV DEĞİL İNSANLIK KUSURU”
Çocukları Nehir ve Doruk’u kaybeden anne Duygu Can ise öğretmen olduğunu söyledi.
Edep kelimesinin ahlaktan geldiğini belirten Can, şöyle devam etti: “Buradaki sanıkların hepsi en az lise mezunu, demek ki edebi öğretememişiz. Öğretmenliği bıraktım. Hayatım, umudum ve inancım kayboldu. Oğlum, saat 04.35’te bana bir saniyelik ses kaydı bırakmış ‘Anne seni çok seviyorum.’ diye. Bunlardan bir kişi elindeki telefonla 1 saniye sürecek ‘kurtarın, tahliye edin, boşaltın.’ demiyor. Bu bir ihmaller zinciri. O gece yaşananlar görev kusuru değil, insanlık kusuru.”
“ACİL ÇIKIŞ YOKTU, ALARM ÇALMADI”
Yangında yaralanan 19 yaşındaki Sevgi Selvi ise otelin 8’inci katında kaldığını, arkadaşının kapıya vurmasıyla uyandığını dile getirerek “Dumana maruz kalmıştık, uyandığımızda nefes alamıyorduk.
Herhangi bir acil çıkış kapısı yoktu, alarm çalmadı. Personel merdiveni olarak bilinen merdivene gittik, kapıyı açtık ama simsiyahtı.” diye konuştu.
Oda arkadaşlarının hiçbirinin reşit olmadığını aktaran Selvi, onları avutmaya çalıştığını, banyoda ölümü beklediklerini anlattı.
“HAYALET OTELDEN BAHSEDİYORUZ”
Yangında eşi Kübra ve 9 yaşındaki kızı Alya Altın’ı kaybeden Hilmi Altın da yangından tesadüfen kurtarıldığını kaydetti.
Eşi ve kızı hakkında bilgi veren Altın, “Bütün hayatımı elimden aldınız, tek başıma bıraktınız.” dedi.
Yangında alarm sesi duymadıklarını, şirketin genel müdürü tutuklu sanık Emir Aras’ın “Tiz bir siren sesi var.” dediğini aktaran Altın, “Bu kadar insan yalan söylüyor değil mi? Yolları bulamadık, ışık, aydınlatma yoktu, hiçbir önlem yoktu. Hiç kimse bize ulaşmadı, kurtarma çabası sarf etmedi. Misafirlerden başka bağrış çağrış sesi duymadık. Hayalet bir otelden bahsediyoruz, yönetici ve çalışanları yok. Kağıttan yöneticiler, siz kağıttan olduğunuz için yandık.” diye konuştu.
Yüzleşmek için duruşmayı beklediğini dile getiren Altın, “Bu olayda suçlu olan herkesin en ağır şekilde cezasını çekmesini istiyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kovuşturmaya dahil olmasını talep ediyorum. Araçlar yerine bize ulaşmayı deneselerdi ailelerimizle oturacaktık, bu hukuk davası olarak kalacaktı. Otele Etstur’la gittim, onlara güvendim, beni yanlış bir yere göndermeyeceğine inandım. Etstur ve sahibi Mehmet Nuri Ersoy’dan şikayetçiyim.” ifadelerini kullandı.
“GÖREVİNİ YAPMAYAN HERKESTEN ŞİKAYETÇİYİM”
Yangında eşi Atakan ve 10 yaşındaki kızı Elif Derin Yalçın’ı kaybeden Yaprak Yeşilada Yalçın ise sanıklardan sorumluluk almamalarını dinlediklerini belirterek, şunları söyledi:
“Bu ünvanları alan kişilerin kendilerini bu kadar küçültebileceklerini düşünmemiştim, acıyla seyrettik.
Biz orada misafir değildik, sadece müşteriydik. Müşteri demek para demek. Uyuyan paralardık ki odalarda misafiri koruma, güvence altına alma çabası görmedik.
En büyük güvencem yüce Türk yargısı. Sizlerin en adaletli kararı vereceğinize inancım tamdır. Sadece sanıklardan değil, denetim görevini yerine getirmeyen bütün kamu kurumlarından ve görevlilerinden şikayetçiyim.”
4 SANIĞA EV HAPSİ
Mahkeme heyeti, tutuksuz sanıklar Mudurnu Enerji Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi yetkilileri İbrahim Polat ile İsmail Karagöz, FQC Global Sertifikasyon Anonim Şirketi yetkilisi Ali Ağaoğlu, resepsiyon görevlisi Yiğithan Burak Çetin için ev hapsi şartını içeren adli kontrol hükümleri uygulanmasına, itfaiye eri İrfan Acar hakkında “konutu terk etmeme” şeklinde adli kontrol kararının uzatılmasına, diğer taleplerin celse sonunda değerlendirilmesine karar verdi. Duruşmaya sabaha kadar ara verildi.