Sessizliğin Suçu

Gazze 600 gündür direniyor… Dünya devletleri yaşanan zulme sessiz kalmaya devam ediyor. Bu sessizlik tarihin karanlık sayfalarında yerini alıyor. Zulme sessiz kalmak da zulümdür. Zulme seyirci kalan devletler, zalimin daha fazla cesaret almasına neden oluyor. Gazze’de insanlığa karşı suçlar işleniyor. Devletler ve uluslararası kurumlar soykırıma sessiz kalmakla en az soykırımcı kadar suçlu duruma düşüyor. Sessizliğin suçu… Sessiz kalmak devletlerin istikbal ve istiklalini tehdit ediyor. Gazze’de yaşanan insanlık dramı 600 günü geride bıraktı. 20. ayına giren bu vahşet, sadece bir coğrafyada değil, tüm insanlığın vicdanında derin yaralar açtı. Siyonist terör rejiminin ablukası, katliamları ve soykırım politikaları, gözlerimizin önünde gerçekleşmeye devam ederken; dünya kamuoyunun yükselen itirazları, zulmün sahiplerini rahatsız ediyor. Sessizliklerini koruyanlar ise bu utanç tablosuna ortak oluyor. Gazze’de yaşananlar artık istatistiklerle anlatılamayacak kadar büyük bir trajedidir. Her gün ölüm yağıyor Gazze’ye!!! Parçalanmış bedenler, kolları, bacakları kopmuş masumlar, yakınlarının parçalanmış cesetlerini yerlerden toplayanlar… Evlat acısı, anne-baba acısı, en sevdiklerinin acısı… Tüm bunlar yaşanırken çocukların açlıktan bayıldığı, annelerin hiçbir şey yemeden evlatlarına son lokmasını verdiği, yaşlıların yıkık dökük sokaklarda destek aradığı, çığlıkların arşı âlâyı titrettiği ama taşlaşmış kalplerin tüm bu yaşananları görmezden geldiği bir coğrafya orası. “O kadar yorulduk ki şehit olsak da güzel bir istirahate çekilsek; tırnağımızla enkaz kazıyoruz, çünkü yalnız bırakıldık” diyorlar!!! Bütün dünyanın kilitlendiği bu büyük dram karşısında, uluslararası kurumlar, devlet liderleri ve emperyalist güçler hâlâ suskunluğunu koruyor ne yazık ki. Onlar sussa da ancak hakikat susmuyor. Gazze halkı, kelimelere ihtiyaç duymadan, kendi lisanlarıyla dünyaya bu gerçekliği haykırıyor. Bu yaşananlar bir halkı yok etmeye dönük sistematik bir soykırımdır. Ne yazık ki bu süreçte Türkiye’nin duruşu da kamuoyunda yoğun biçimde tartışılıyor. Gazze’ye insani yardım taşıyan gemiler alıkonulurken, israil ile doğrudan ya da dolaylı yürütülen ticari ilişkilerin devam etmesi, bu eleştirilerin odağında yer alıyor. Özellikle soykırım politikalarının lojistik ayağını yürüten ZIM firmasının Türkiye’deki yerel ortağı Belstar Lojistik önünde yapılan barışçıl protesto nedeniyle, 9 Filistin gönüllüsünün “üstelik 5’i kadın” gözaltına alınması, vicdanları derinden yaraladı. Bu olay sadece hukuk dışı bir uygulama değil, aynı zamanda Türkiye’nin ifade özgürlüğü ve meşru protesto hakkına olan yaklaşımını da sorgulatır hale gelmiştir. Bu topraklarda insanlar sadece vicdanlarıyla değil, tarihsel sorumluluklarıyla da hareket ediyorlar. Bu yüzden sokaklarda Filistin bayraklarıyla yürüyen, yardım kampanyalarına katılan, dualarında Gazze halkını unutmayan milyonlar var. Ancak bu duyarlılık ne yazık ki siyasal karar mercilerine aynı güçle yansımıyor. İktidar sahiplerinin, halkın gösterdiği bu vicdani duruşa kulak vermesi gerekiyor. Çünkü susmak, bu suça ortak olmaktır. Gazze’de yaşananlar karşısında artık “tarafsızlık” diye bir kavram kalmamıştır. Herkesin bir tarafı var. Ya mazlumun yanında duracaksınız ya da zalimin sessiz destekçisi olacaksınız. Gazze halkı, hakikatin ta kendisidir. Onlar, harflerle değil ama gözleriyle, acılarıyla, direnişleriyle bir şey anlatıyorlar: “Biz hâlâ buradayız.” Bombaların altında ekmek pişiren kadın, sedye üstünde yardım bekleyen genç, çocuğunu toprağa veren baba, yaşlı amcasını ayakta tutmaya çalışan genç… Her biri kelimelere ihtiyaç duymadan bir hakikati anlatıyorlar. Onlar yok edilmek istenen bir halk değil, onurunu teslim etmeyen bir halktır. Bu halkın çığlığına kulak tıkayan herkes, er ya da geç bu sessizliğin sorumluluğunu taşıyacak. Çünkü tarih, susanları da yazacak. Ve bu yazı, vicdanların mahkeme kayıtlarında ömür boyu okunacaktır.