Trabzon’da mobil mamografi aracında geçen yıl 270 kadının kanser riski taşıdığı belirlendi
İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren mobil mamografi aracında son 1,5 yılda 6 bin 988 kadına meme kanseri taraması yapıldı
İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren mobil mamografi aracında son 1,5 yılda 6 bin 988 kadına meme kanseri taraması yapıldı
Aşırı sıcaklarda dışarıda vakit geçirmek beyin kanaması riskini artırıyor. Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen, “Aşırı sıcaklara maruz kaldığınızda beyin, buna hemen tepki olarak onu dengelemeye çalışır. Kalp hızı artar ve eğer yaşlıysanız, damar duvarınız zayıfsa, idrar söktürücü ilaç kullanıyorsanız, tansiyon hastasıysanız bu durumlar beyinde kanamaya yol açar” dedi
Bronşit, bronşların iltihaplanmasına bağlı olarak gelişen bir hastalıktır. Bronşlar, akciğerlere hava taşıyan tüplerdir. Bronşitte bronşlarda mukoza üretiminin artması ile öksürüğün başladığı bronşite virüsler ve bakteriler neden olur.
Harvard T.H. Chan Halk Sağlığı Fakültesi’nde Prof. Gökhan Hotamışlıgil’in laboratuvarında yürütülen yeni bir araştırma, karaciğer işlev bozukluğuna yol açan özgün bir mekanizmanın, obeziteli bireylerde tip 2 diyabet ve diğer metabolik hastalıklara yol açabileceğini ortaya koydu. Keşfedilen bu yeni mekanizma, hücre içinde gıda ögeleri ile oksijeni birleştirerek enerji üretme işlevini gerçekleştiren mitokondride meydana gelen fonksiyon bozukluğunu ve sonuçlarını açıklıyor
Derleyen: Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Almanya’da yaşayan Sabine Fischer-Kugler, yaşamı boyunca çeşitli sağlık sorunlarıyla mücadele etmişti. Hayatına devam edebilmesi için bir böbreğe ihtiyacı vardı, doktorlar uygun bir donör bulduktan sonra genç kadını ameliyata aldı ve Sabine Fischer-Kugler sağlığına kavuştu. Ancak bu onun son ameliyatı olmayacaktı. İlk naklinin ardından uzunca bir süre sağlıklı bir şekilde hayatına devam etti fakat rutin kontrollerinden birinde sağlık sorunlarının geri geldiğini öğrendi. Bu kez nakil bekleyen sayısız insanın arasına ismi yazıldı, bu bekleyiş aylarını ya da yıllarını alabilirdi. İçindeki yaşama arzusu onu Almanya sınırlarının ötesine sürükledi. Günlerce araştırdı, forumlarda yazılanları okudu, bağlantılar kurdu. Umutla, çaresizlik arasında gidip gelirken yolu Kenya’daki tartışmalı bir klinikle kesişti: Medlead Kliniği.Kendine uygun bir böbrek bulma ümidiyle aradığı çare tünelinin sonu bir insanlık suçuna, ahlakın en uç sınırlarına dayanıyordu. Peki, bu nasıl mümkün olmuştu?
TEK BİR TUŞLA BÖBREK ALIP SATIYORLAR
16 yaşında böbrekleri iflas eden Sabine Fischer-Kugler 5 yıl süren bir bekleyişin ardından kendisine uygun bulunan bir donör sayesinde yeni bir böbreğe kavuştu. 20’li yaşlarında evlendi ve bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Çocuğu ve eşiyle huzurlu bir hayatı olan Fischer-Kugler orta yaşlara geldiğinde böbreği yeniden sıkıntı yarattı. Başta eşi ve oğlu böbreğini vermek istese de ikisinin de böbreği Fischer-Kugler ile uyumlu olmadı. Fischer-Kugler yaşamak istiyordu ancak bu kez beklemek için vakti yoktu. İnternette Medlead adındaki bir şirketle karşılaştı, bu şirketle hemen yazışmaya başladı. Şirketin internet sitesinde 4 ila 6 hafta içinde yeni bir böbreğe sahip olmanın mümkün olduğunu anlatan bir slogan vardı. Site oldukça profesyonel bir şekilde dizayn edilmişti. Ancak her bakımdan karanlık bir hizmet veriyordu. Üstelik sistemin ardında, geçmişinde organ kaçakçılığı ve kara para aklama suçlamaları bulunan Robert Shpolansky gibi isimler yer alıyordu.
Medlead şirketinden hizmet almak isteyen birinin yalnızca WhatsApp görüşmesi yapması gerekiyor, bu görüşmelerin sonunda kendisine uygun bir böbrek bulunuyordu. Sabine Fischer-Kugler de bu yolları izledi. Sitede yer alan iletişim formunu doldurdu ve gönderdi. Kısa bir süre sonra Alexander adlı kişi onunla iletişime geçti. İsimden başka hiçbir bilgisi bulunmayan Alexander, uçuş, otel konaklaması, hastane ve nakil içeren bilgilerin olduğu Medlead’in paket tekliflerini sundu. Alexander aracılığıyla sunulan pakette eğer ilk böbrek işe yaramazsa ikinci bir böbrek de gönderileceğinin bilgisi verildi. Sabine Fischer-Kugler kim olduğunu bilmediği kişilerle iletişime geçip bilgilerini verip sanki bir eşya satın alır gibi kendisine uygun bir böbrek satın almaya karar verdi ancak endişeleri vardı. Dolandırılıyor ya da bir suç işliyor olabilirdi. İşinde iyi olan Alexander, Fischer-Kugler’e Kenya’da nakillerini tamamlamış Almanya’dan gelen hastaların telefon numaralarını verdi. Onları aradı, başarılı operasyon hikayelerini dinledi ve sonunda tamamen ikna oldu. Ödemenin bağışçıya değil, yalnızca aracı şirkete yapılıyor olması ve ek masrafların çıkarılmıyor olması genç kadın için ayrı bir cazibe konusuydu.
BİR BÖBREK KAÇ PARA EDİYOR?
Sabine Fischer-Kugler gerekli anlaşmaları imzaladıktan sonra Kafkasya’dan Kenya’ya gidip böbreğini vermiş ve cebine doldurduğu parayla ülkesine geri dönmüş genç bir kişiden aldığı böbrek sonucu eski sağlığına kavuştu.Böbreğini veren kişinin ne ismi ne de yaşını içeren hiçbir bilgi yoktu, kişinin kim olduğu bile bilinmiyordu. Bu, sistemin en katı kurallarından biriydi çünkü sağlıklı bir böbreğe sahip olmak isteyen kişi ne kadar çok az şey bilirse vicdanı o kadar rahat edebilirdi(!)
Sabine Fischer-Kugler bulduğu böbreğin kendisine nakledilmesinden sonra eski sağlığına kavuştu. Ancak bu organ nakli basının dikkatini çekti. Alman kamu yayın kuruluşu ZDF ve Deutsche Well organın izini sürmek için İsrail’den bir araştırma ekibiyle aylar boyunca bir araya geldi. Polonya’da kayıtlı bir adres üzerinden sürülen iz Kenya’nın Eldoret kentindeki kliniğe, şu anda uluslararası ve görünüşte suç teşkil eden bir böbrek ticaretinin merkezine kadar uzandı. Araştırmalar Almanya’daki hastaların Azerbaycan gibi Kafkas ülkelerindeki bağışçılarla bir şekilde iletişim kurduklarını ortaya çıkardı. Batılı müşteriler birkaç bin euro karşılığında hiç tanımadıkları, aralarında hiçbir bağ olmayan insanların organlarını satın alabiliyordu. Üstelik organlar gözlerden uzakta değil, aksine aleni bir şekilde Kenya’da internet sitelerinde satışa çıkarılıyordu.
‘KANIT YETERSİZ’ DEDİLER
Gerekli işlemlerin ardından Aralık 2023’te kliniği incelemek için birkaç gün harcayan bir uzman ekip kuruldu. Ekibin bir üyesi resmi adresi Polonya’da olan ancak Kenya’da hizmet veren kliniğe gitti. Ekipten kişiler kliniğe ayak bastıkları anda orada çalışanların adeta kollarını açmış bir şekilde onları beklediklerini, dosyaları incelemelerine açık yüreklilikle rıza gösterdiklerini söyledi. Yönetim ve doktorlar hiçbir şeyi saklamaya bile çalışmamış, orada olup bitenlerden adeta gurur duyar gibi davrandıklarını iletti. Müfettişler kısa sürede bir dizi tutarsızlıkla karşılaştı. Derlenen rapor hiçbir zaman yayınlanmadı. Ancak DER SPIEGEL, ZDF ve Deutsche Welle bu raporun bir kopyasına ulaştı. Raporda organ kaçakçılığına işaret eden şüpheli faaliyetlerden, kanser hastaları ve yaşlılar için çok riskli nakillerden söz ediliyordu. Yine de müfettişler raporda ‘kanıt yetersizliği’ olduğu sonucuna varmış ve Nairobi’deki Sağlık Bakanlığı’nın bir polis soruşturması başlatmasını ve hastanede takip denetimi yapılmasını önermişti.
‘BAZI POLİTİKACILAR DOLAYLI DESTEK VERİYOR’ İDDİASI
O zamandan bu yana bir yıldan fazla zaman geçti. Kenya, 135’ten fazla tıp topluluğu ve hükümet kurumu tarafından tanınan 2008 İstanbul Bildirgesi’nin imzacıları arasında olmasına rağmen hiçbir sonuca varılamadı. Uluslararası Nefroloji Derneği ve Transplant Derneği tarafından başlatılan bildirgenin amacı, herkesin nerede yaşadığına bakılmaksızın, etik olmayan ve sömürücü uygulamalara güvenmeden nakilden faydalanmasını sağlamak için tıbbi uzmanlara ve politika yapıcılara etik rehberlik ve destek sağlamaktı. Ancak Kenya hükümetinin bu konudan haberdar olmasına rağmen gerekli önlemleri almakta çekimser kaldığı söylendi. Yapılan araştırmalara göre Kenya’daki bazı politikacıların bile bu sisteme dolaylı yoldan destek verdiği düşünülüyor.
Uluslararası organ örgütünün ipliği pazara çıkınca basından kişiler Sabine Fischer-Kugler’in de kapısını çaldı ve süreci anlatmasını istediler. Sabine Fischer-Kugler sağlığına kavuşmuş olmanın mutluluk verici olduğunu ancak bundan dolayı içinin çok da rahat olmadığını gösteren açıklamalarda bulundu. Hayatını geri kazanmak için başka bir çıkış yolu görmediği ve bunun için her şeyi yapabileceğini söyleyen genç kadın bir bakıma, bunun bencilce olduğunu kabul ediyordu ancak bir yandan da sağlığına kavuşmuş olmanın verdiği mutluluğu da gizleyemiyordu. Kenya’dan böbrek aldığı herkes tarafından bilinen genç kadını yaşadığı bölgedeki klinikler reddetti. Hiçbir klinik onun kontrollerini yapmak istemezken naklini yapan doktorun takibini yapmaya devam ettiği bilgisini verdi.
Çocukluk çağı obezitesi riskini 2 kat artırıyor!
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, obezite sorunu yaşayan anne adaylarında hamilelik sürecinin düzenli ve yakın takip gerektirdiğine dikkat çekerek, “Obezite hem anne adayının hem bebeğin sağlığını tehdit edebilmektedir. Örneğin, bu annelerin bebeklerinde, çağımızın önemli sorunu olan ve görülme sıklığı giderek artan çocukluk çağı obezitesinin gelişme riski ciddi oranda artmaktadır.Yapılan çalışmalar, gebeliğin ilk 3 ayı içindeki maternal obezite ile çocukluk çağı obezitesi arasında ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Çalışma sonuçlarına göre; annesi gebeliğin ilk 3 ayında obez olan çocukların 2 yaşına geldiklerinde obez olma riskleri 2 kat artarken, 3 – 5 yaşlarına geldiklerinde bu risk artış göstererek 2.3 kat olmaktadır” uyarısında bulunuyor.
Bebeklerde kalp hastalığı, hipertansiyon ve diyabete zemin hazırlıyor!
Bebeklerin fizyolojilerinin hamilelik sürecinde anneden gelen besinlere uyum sağladığını vurgulayan Doç. Dr. Halenur Bozdağ, bu adaptasyonun bebeklerin metabolizmalarını kalıcı olarak değiştirebildiğine işaret ederek, “Anne karnındayken programlanmış olan bu değişiklikler bebeklerde obezitenin yanı sıra kalp hastalığı, hipertansiyon ve insüline bağımlı olmayan diyabet dahil olmak üzere yaşamın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkan çeşitli hastalıklara da zemin oluşturmaktadır” diyor.
Annede kalıcı sorunlara yol açabiliyor!
Obezite, hamilelik sürecinde sadece anne karnındaki bebekte değil anne adayında da ciddi sağlık sorunları oluşturabiliyor. Doç. Dr. Halenur Bozdağ, bu hastalıkları şöyle özetliyor: “Obezite sorunu yaşayan anne adaylarında gebelik şekeri 2.6, gebelikte yüksek tansiyon 2.5 ve preeklampsi 3.2 kat artış göstermektedir. Gebelik sürecinde ve lohusalıkta damarlarda pıhtı oluşumu gibi ek sorunlar da yaşanırken, doğum sonrasında tip 2 diyabet ve tansiyon yüksekliği gibi sağlık sorunları kalıcı olabilmektedir.”
Yakın takip ve tedaviyle önlenebiliyor
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, aslında hamilelikte obezitenin önlenebilir bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekerek, “Düzenli beslenme, yeterli fiziksel aktivite ve her şeyden önemlisi gebeliğe ideal kiloyla başlamak ve bunun için doğum öncesi danışmalık almak, sorunların oluşmasını önlemenin etkili ve ulaşılabilir bir yoludur” diyor. Obezitenin oluşturacağı riskleri en aza indirmek için hamileliğin ilk haftalarından itibaren yakın takip ise büyük bir öneme sahip. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, ilk muayenede obezitenin neden olabileceği sağlık sorunlarının araştırıldığını belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bunun için diyabet açısından açlık kan şekeri, üç aylık kan şekeri göstergesi olan HbA1C ve gerekirse şeker yükleme testi yapılır. Kalp sağlığı açısından kan yağları ve ihtiyaç halinde kardiyolojik değerlendirme istenebilir. Tansiyon takibi günlük bakılabilir ve yüksek tansiyona eşlik eden baş ağrısı veya görme bulanıklığı gibi bulgular açısından anne adayı bilgilendirilir.Bebeğin gelişimi, kilo alımı, anneye ait risk faktörlerinden etkilenme durumu ve iyilik hali her görüşmede değerlendirilir.”
Sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite şart
Hamileliğine aşırı kilolu veya obezite sorunuyla başlayan anne adaylarında aylık kilo alımının bir plana oturtulması gerektiğine dikkat çeken Doç. Dr. Halenur Bozdağ, diyetisyen eşliğinde kişiye özel bir diyet listesi oluşturularak sağlıklı beslenme ve kalori kontrolünün yapıldığını belirtiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, fiziksel aktivite konusunda da anne adaylarının desteklenmeleri gerektiğini vurgulayarak, “Düzenli açık hava yürüyüşleri günlük hayatın bir parçası haline getirilmelidir. Her gün 30 dakikalık açık havada yürüyüş veya ev içinde günde 3 kez 20 dakikalık aktivitede bulunmak, hamileliğin sağlıklı geçmesi için son derece önemlidir” diye konuşuyor.
Obezite sorunu varsa 5-9 kilodan fazla alınmamalı!
Hamilelikte ne kadar kilo alınması gerektiği ise hamileliğin başlangıcındaki kiloya göre değişiyor. Vücut Kitle İndeksine göre zayıf olan anne adaylarının hamilelik sonuna kadar 12.5-18 kilo; ideal kilodaolanların 11.5-16 kilo; fazla kilosu olanların 7-11.5 kilo almaları öneriliyor. Obezite sorunu yaşayan anne adaylarının ise 5-9 kilodan fazla almamaları önem taşıyor. Doç. Dr. Halenur Bozdağ, “Genel olarak bakıldığında,Vücut Kitle İndeksi’ne göre zayıf ve normal ağırlıktaki gebelerde ayda en fazla 2 kilo alımı, kilolu veya obezite sorunu olan gebelerde ise en fazla bir kilo alımı önerilmektedir” diyor.
Güney Kore, daha az yan etkiye sahip olduğu belirtilen dünyanın ilk rekombinant protein bazlı şarbon aşısını geliştirdi