Türkiye’de her 25 kişiden biri fenilketonüri taşıyıcısı
Sağlık Bakanlığınca, Türkiye’de yaklaşık her 25 kişiden birinin fenilketonüri (FKÜ) taşıyıcısı olduğu belirtildi
Sağlık Bakanlığınca, Türkiye’de yaklaşık her 25 kişiden birinin fenilketonüri (FKÜ) taşıyıcısı olduğu belirtildi
Hazımsızlık ve şişkinliğe karşı ilk etapta doğal çözümler ve yaşam tarzı değişiklikleri uygulanabilir. Geçmeyen şikayetlerde ise bir sağlık merkezine başvurulması gerektiğini belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Derya Eren, “Şişkinliğin nedenini belirlemek için bir sağlık profesyoneli ile görüşmek önemli. Hastanın tıbbi geçmişini değerlendirme, fiziki muayene, laboratuvar testleri ve görüntüleme yöntemleriyle karın şişkinliğinin nedeni belirlenmeli. Sindirim sistemindeki ciddi bir soruna da işaret edebileceği için ihmal edilmemesi gereken karın şişkinliğinin başlıca nedenlerini; gaz birikimi, kabızlık, vücudun sıvı tutması, alerjiler, stres, liften zengin beslenme, yavaş sindirim ve IBS yani huzursuz bağırsak sendromu gibi rahatsızlıklar olarak sıralayabiliriz” dedi.
Sıcak su torbası şikayetleri azaltabilir
Karın şişkinliğine yönelik tedavi planının, tanıya bağlı olarak belirlendiğinden bahseden Eren, “Tetkikler sonucu bir sindirim sistemi hastalığı gündeme gelirse doktor özel bir diyet, ilaçlar veya diğer tedavileri önerebilir. Ancak yeni başlayan ve hafif seyreden bir şişkinlikte basit adımlarla rahatlama sağlanabilir. Sindirim sistemini olumlu yönde etkileyeceği için yeterli miktarda su içmek ve kasları rahatlatacağı için sıcak su torbası kullanmak sağlık sorunu bulunmayan ve sürekli şişkinlik problemi yaşamayan kişiler için basit ama etkili yöntemlerdir” dedi.
Stres sindirim sistemine iyi gelmiyor
Besinler bağırsakta sindirilirken ortaya vücuttan atılması gereken bir gaz çıktığını dile getiren Eren, “Doğal olarak sindirimi zor besinlerde oluşan gaz miktarı da artıyor. Bu fazla gazın tamamı dışarı çıkarılamadığı için şişkinlik meydana gelebiliyor. İrritabl bağırsak sendromu, laktoz intoleransı veya çölyak gibi sindirim sistemi sorunları ise besinlerin sindiriminin normal işleyişine zarar vererek aynı şikâyete sebep olabilir. Bağırsak hareketlerinin yavaşlaması ve dışkının normalden daha uzun süre bağırsaklarda kalması anlamına gelen kabızlık da şişkinlik oluşumuna zemin hazırlayabilir. Lifli yiyecekler sindirim sürecini hızlandırır fakat aynı zamanda bağırsaklarda daha fazla gaz oluşumuna yol açar. Bir başka etken olan vücutta anormal sıvı birikimi ise genellikle hormonal değişiklikler veya bazı sağlık sorunları nedeniyle ortaya çıkar. Bazı yiyecek veya içecek alerjileri kaynaklı da karın şişkinliği yaşanabilir. Son olarak stres ve anksiyete, ikinci beyin olarak bilinen bağırsaklarla yakından ilişkilidir, sindirim sistemini yavaşlatarak gaz birikimine neden olabilir” dedi.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Derya Eren, karın şişliğine iyi gelebilecek yöntemleri sıraladı:
1. Sindirimi zor karbonhidratlar olan FODMAP’lere karşı, düşük FODMAP diyeti benimsenmeli. Çiğ soğan, çiğ sarımsak, baklagiller, buğday, süt ve süt ürünleri, elma ve armut gibi gaz yapıcı gıdalardan kaçınılmalı bunların yerine kinoa, patates, pirinç, havuç, çilek, yulaf, salatalık, olsun muz gibi besinlerin tüketimine ağırlık verilmeli.
2. Yoğurt, kefir ve ev yapımı turşu gibi probiyotik içeren gıdalar sindirim sistemindeki sağlıklı bakterileri artırarak sindirim sürecini destekler. Fakat probiyotiklerin yanlış ve fazla dozda tüketilmesi tam tersi şekilde şişkinliği artırabileceği için doktor kontrolünde kullanılmalı.
3. Hızlı yemek yerken yutulan hava, şişkinliğe neden olacağı için besinlerin yavaş ve iyi bir şekilde çiğnenmesine dikkat edilmeli.
4. Sindirim sistemini rahatlatmak için büyük porsiyonlardan kaçınılmalı, daha sık ancak küçük öğünler tüketilmeli.
5. Fazla gazın vücuttan atılmasına yardımcı olmak ve sindirim sistemini düzene sokmak için hafif tempolu yürüyüş, yoga veya yüzme gibi aktivitelerle düzenli egzersiz hayatın bir parçası haline getirilmeli.
6. Sindirim sistemini büyük ölçüde etkileyen stres kontrol altına alınmalı. Meditasyon, nefes egzersizleri ya da profesyonel terapi gibi yöntemlerle stres yönetimi öğrenilmeli.
7. Rezene, nane, zencefil ve papatya gibi sindirime iyi geldiği bilinen bitki çayları tüketilmeli.
Sivas’ta kene ısırması sonucu bulaşan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı şüphesiyle 9 gün önce hastaneye kaldırılan Oğuzhan Aydemir (27) kurtarılamadı
Cilt kanseri, erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen, ancak ihmal edildiğinde ölümcül olabilen bir hastalık. Dublin’de yaşayan 46 yaşındaki Jane Murray’in hikâyesi bu gerçeği ortaya koyuyor. Kolundaki işareti görmezden gelen kadın, cilt kanseri olduğunu öğrendi. İşte sürecin detayları.
Et yemeklerinin ağırlıkta olduğu özenle kurulan sofralar ve birbirinden lezzetli ikramlar Kurban Bayramı’nın vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dr. N. Sinem Türkmen, Kurban Bayramı’nda sağlıklı beslenme konuları hakkında bilgi verdi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, 18 yaş altındaki tip 1 diyabet hastaları için geri ödeme kapsamına alınan sürekli glukoz izlem cihazlarından bugüne kadar 20 bin 267 kişinin yararlandığını bildirdi
Ebelik mesleği tarih olacakken, yeniden canlandı, iş garantili, genç kızların çok tercih ettiği mesleklerden biri haline geldi. Yeni yasal düzenlemeyle ebeler “Özel sağlık meslek hizmet birimi” adı altında işyeri açma hakkı kazandı. Hamile bir kadının tüm süreçlerini takip edip, doğumu yaptıran ebeler böylece kendi işlerini de kurma şansına kavuştu.
Ebelik gözde mesleklerden biri olurken, son 7 yıldaki talep artışı da bunu gösterdi. 2017’de 49 üniversitenin 64 programında ebelik eğitimi verilirken, 2024 yılında ebelik eğitimi veren üniversite sayısı 68’e, program sayısı da 97’ye yükseldi. 3 bin 26 olan kontenjan sayısı yaklaşık yüzde 82 oranında yükselerek 5 bin 490’a çıktı.
2025-2026 eğitim öğretim yılından itibaren ebelik bölümü açan üniversitelerden biri de Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi (KOSTÜ). Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yurdanur Dikmen yeni nesil ebeliğin yükselişini anlattı. Normal doğumu destekleme eylem planı doğrultusunda ebelik eğitiminin de güçlendirilmeye başladığını vurgulayan Prof. Dr. Dikmen şöyle konuştu:
‘Ebeler kendi iş yerini açabiliyor’
Prof. Dr. Yurdanur Dikmen, ebelerin iş konusunda pek çok seçeneği olduğunu vurguladı ve yeni düzenlemenin avantajlarını anlattı. Prof. Dr. Dikmen, “Türkiye’de ebelerin yetkileri çok genişletildi. Yeni yapılan düzenlemeye göre ebeler iş yeri açabiliyor. Bir gebeyi bağımsız olarak kontrol edip doğum yaptırabiliyorlar. Ebelik mezunları da hem kamu ya da özel sektörde çalışabilirler ya da kendi işlerini kurabilirler. Bu nedenle biz de üniversite olarak yeni nesil ebeleri teknolojiyi, özellikle yapay zekayı bakım hizmetlerinde en iyi şekildi kullanacakları şekilde yetiştirmeyi planlıyoruz” diye konuştu.
‘Hamile kalmaya karar verdiğiniz andan itibaren takip edecek’
Daha bütüncül bakan, yeni nesil bir ebelik modeli olduğunu belirten Prof. Dr. Yurdanur Dikmen şöyle devam etti: “Yeni nesil ebelik şöyle olacak. Hamile kalmaya karar verdiğiniz andan itibaren sizi takip eden bir ebeniz olacak, tıpkı aile sağlığı hekimi gibi. Gebelikle ilgili her konuda bilgi verecek, folik asit kullanımından diyete kadar her alanda sizi bilgilendirecek. Duygusal iniş çıkışlarınızda özellikle psikolojik destek sağlayacak. Hatta sosyal medyada bile danışmanlığınızı yapabilecekler. Gelecekte her kadının bir ebesi olmalı. Ben aile hekimlerimiz gibi bir ebelik modeli olacağına inanıyorum.”
Ebelerin normal doğum sürecinin dışında doğumdan sonra da destekleyici hizmetler verdiğini anlatan Prof. Dr. Yurdanur Dikmen şöyle konuştu:
‘Bu ebelik modelinde kadınlar daha mutlu’
Prof. Dr. Dikmen bütünsel yaklaşımın faydalarını şöyle anlattı: “Bütünsel ebelik modeli doğrultusunda hizmet alan kadınlar bu süreçten memnun ayrılıyor. Doğum sonrası depresyon düzeylerinin daha azaldığını ve psikolojik dayanıklılık ve ruh hallerinin çocuğa, ailede yaşadığı kişilere ve kendisine daha olumlu yansıdığına ilişkin birçok bilimsel araştırma sonucu mevcut. Dolayısıyla bütünsel ebelik modelinin son yıllarda kadınların sağlığı açısından çok önemli bir kavram olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz.”