Üç kişinin DNA’sı kullanıldı, sağlıklı bebekler doğdu
Bilim insanlarının genetik hastalıkları önlemek için üç kişiden alınan DNA’yı kullanmasının ardından İngiltere’de sağlıklı bebekler doğdu
Bilim insanlarının genetik hastalıkları önlemek için üç kişiden alınan DNA’yı kullanmasının ardından İngiltere’de sağlıklı bebekler doğdu
Derin dondurucular, yiyecekleri uzun süre taze tutmak için harika bir çözüm gibi görünebilir. Ancak, her gıda buzdolabında bekletmeye uygun değildir. İşte uzmanların “asla dondurmamanız gerekiyor” dediği gıdalar.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Çetin, özellikle haziran ayının ortasından itibaren yaşanan sıcaklık artışının kenelerin doğaya yayılmasını hızlandırdığını belirterek vatandaşları uyardı. Prof. Dr. Çetin, 1 kenenin yaklaşık 10 bin yumurta bırakabildiğini söyledi
Girişimsel onkolojiyi ultrason, tomografi, anjiyografi gibi radyolojik görüntülemelerle yapılan minimal cerrahi tedaviler olarak tanımlamak mümkün. Ablasyon sayesinde görüntülüme yaparken bir yandan da ısı vererek tümörü yok edebildiklerini söyleyen Girişimsel Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Murat Dökdök, “İşlemde kullanılan özel bir iğne sayesinde herhangi bir kesiye de ihtiyaç duyulmuyor. Cerrahi ile neredeyse eş düzeyde başarı sağlayan bu teknik, son yıllardaki kanser tedavileri arasında oldukça dikkat çekiyor” dedi.
Tümörler yakılıyor
Ablasyon, girişimsel onkoloji başlığı altında en çok dikkat çeken uygulamalardan biri. Son yapılan bilimsel çalışmalarda cerrahi seçeneklerle aynı başarıyı yakaladığı görülen bu işlemin her tümörde kullanılabildiğini belirten Girişimsel Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Murat Dökdök, “Bununla beraber karaciğer, akciğer, böbrek, yumuşak doku ve kemik kanserlerinde daha sık başvurulan bir yöntem. Sözcük olarak ‘eritme’ anlamına gelen ablasyon, tümörlerin en az 70-80 derece sıcaklığa maruz bırakılarak yakılmasına ve böylece kitlenin tamamen yok edilmesi anlamına geliyor” diye konuştu.
Kesi ve yara izi yok
Ablasyonun, biyopsi iğnesine benzer özel bir iğneyle ciltten kesi yapmadan görüntüleme eşliğinde tümörün içine girilerek yürütüldüğünü ifade eden Doç. Dr. Ahmet Murat Dökdök, “Bu sayede, cilt üzerinde herhangi bir yara izi oluşmuyor.İğnenin ucundan tümör hücresine verilen ısı enerjisiyle tümör yakılıyor. Cerrahi ile karşılaştırıldığında risklerin düştüğünü ve iyileşme sürecinin hızlandığını görüyoruz. Üstelik sadece ileri evre hastalarda değil hastalığın en erken evrelerinde de önerilebiliyor” şeklinde konuştu.
İşlem süresi kitle sayısına göre değişiyor
Ablasyon tedavisinin süresinin lezyon sayısına göre değiştiğini açıklayan Doç. Dr. Ahmet Murat Dökdök, “Örneğin bir-iki lezyon için ablasyon süresi bir saat iken, 10 lezyon söz konusuysa üç-dört saatlik bir süreye ihtiyaç duyuluyor. İşlem öncesinde ve sonrasında hastanın standart cerrahi prosedürlere uygun hazırlık yapması yeterli. İşlem sonrasında olası kanama ya da enfeksiyonlar için de hastaların bilgilendirilmesi ve periyodik kontrollerin sıkı bir şekilde yürütülmesi önemli” uyarısında bulundu.
Ablasyon sonrası tüm tümör sınırları kontrol altında
İşlemin başarısını ölçmek için yapay zekâ destekli görüntüleme yöntemlerinden faydalanıldığını vurgulayan Dökdök, “Böylece tüm tümör sınırları kontrol ediliyor. Görüntüleme için en sık ultrason kullanılsa da yavaş yavaş anjiyografik tomografinin öne çıkmaya başladığı bir gerçek. Özellikle tümörlere ulaşırken navigasyon ve planlama amaçlı kullanılan anjiyografik tomografi, bazı hastalarda diğer görüntüleme yöntemleri ile saptanamayan ek lezyonları yakalayarak rakiplerinin önüne geçiyor. X-ışını ile kan damarlarının görüntülenmesi anlamına gelen anjiyografik yöntem ile atar damara ilaç veriliyor ve elde edilen tomografik görüntülerle tümör hakkında detaylı bilgiye ulaşılıyor. Ablasyon uygulanan kitleler işlem sonrası aynı yöntem ile tekrar kontrol ediliyor. Yakın gelecekte tüm bu tedaviler yapay zekâ ve navigasyon teknolojileriyle daha çok entegre olacak. Böylece hastalar çok daha hızlı, kolay bir tedavi imkanına sahip olacak ve radyasyona daha az maruz kalacaklar” dedi.
Nöroloji Uzmanı Dr. Adem Delice, “Artan sıcaklıklar, güneş ışınlarına doğrudan maruz kalmak, sıvı kaybı ve uyku düzenindeki değişiklikler migren ataklarını tetikleyebilir” dedi
Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr –3 Haziran saat 02.17’de Muğla’nın Marmaris ilçesi açıklarında 5.8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) verilerine göre sarsıntı, Marmaris’in 10,43 kilometre açığında ve 67,91 kilometre derinlikte kaydedildi. Deprem, başta Aydın ve İzmir olmak üzere çevre illerde de hissedildi. İlk belirlemelere göre yerleşim yerlerinde herhangi bir yıkım meydana gelmedi. 69 kişinin paniğe bağlı yüksekten atlama sebebiyle yaralandığı belirtildi. Olayla ilgili en dikkat çekici gelişme ise 14 yaşındaki Afranur Günlü’nün tüm müdahalelere rağmen ‘panik atak’ sebebiyle hayatını kaybettiği haberi oldu.
Peki, 14 yaşındaki Afranur Günlü gerçekten yalnızca ‘panik atak’ nedeniyle mi hayatını kaybetti? Bu durum tıbben ne kadar mümkün? Uzmanlara sorduk.
‘PANİK ATAK HASTALIK DEĞİL, BELİRTİDİR’
14 yaşındaki Afranur Günlü’nün ölüm sebebi panik atağa dair akıllara bir dizi soru işaretini getirdi. Açıklamalarına panik atak hakkında bilgi vererek başlayan Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Uzmanı Uzm. Dr. Berna Aygün, “Panik atak, kişinin aniden ortaya çıkan yoğun kaygı, korku veya endişe atağı yaşadığı bir durumdur. Genellikle ortada gerçek bir tehlike olmamasına rağmen, kişi sanki kötü bir şey olacakmış gibi hisseder, kalbi hızla çarpar, nefesi daralır, göğsü sıkışır, başı döner. Çoğu zaman bu belirtiler o kadar şiddetlidir ki kişi kalp krizi geçirdiğini ya da öleceğini düşünebilir. Panik atak, vücudun tehlikeye karşı alarm sisteminin devreye girmesi gibidir. Normalde hayatta kalmamızı sağlayan bu sistem, panik atakta yanlış bir sinyalle çalışabilir. Kişi kendini kaçacak bir yer ararken ya da kontrolü tamamen kaybetmiş gibi hissederken bulabilir. Bu ataklar genellikle 10 ila 30 dakika sürer. Panik atak bir hastalık değil, bir belirtidir. Zaman zaman tek başına yaşanabilir, ancak sık sık tekrarlıyorsa bu durum ‘panik bozukluk’ olarak adlandırılır ve profesyonel destek gerektirir” ifadelerini kullandı.
‘KORKU ÇOCUKLARIN ŞOKA GİRMESİNE SEBEP OLABİLİR’
Afranur Günlü’nün hayatını kaybetmesinin ardından Uzm. Dr. Berna Aygün,“Eğer önceden bilinen ciddi bir kalp hastalığı, solunum problemi veya başka bir kronik rahatsızlığı yoksa, yalnızca panik atak nedeniyle hayatını kaybettiği yorumu tıbben çok net ve kesin olarak yapmamız uygun olmaz. Ancak deprem gibi çok yoğun korku uyandıran olaylarda çocuklar şok durumuna girebilir. Hiperventilasyon, bilinç kaybı, hatta vagal refleks yoluyla ani kalp durması nadir de olsa görülebilir. Adli tıp sonuçları netleşmeden ‘Tek neden panik ataktı’ demek fazla indirgemeci biryorumolabilir“ diyerek ifade etti.
Panik atak tedavisi nasıl yapıldığına ve kontrol altına alındığına değinerek açıklamalarını sonlandıran Uzm. Dr. Berna Aygün, “Panik atak tedavisinde çocuklar için en etkili yaklaşım, uzman eşliğinde yürütülen psikoterapilerdir. Özellikle çocuğun kaygılarını tanımasına, bedensel belirtileriyle baş etmesine yardımcı olan yöntemler uygulanır. Yeterince iyi bir aile desteği, okullarda farkındalığın artırılması, çocuğun yanında güvenli bir ortam sağlanması ve panik belirtilerinin ele alınması da çok önemlidir. Gerektiği durumlarda, çocuk ve genç psikiyatristi uygun görürse ilaç tedavisi de gündeme gelebilir. Ancak en önemli adım, bu belirtilerin göz ardı edilmemesi ve bir uzmanadanışılmasıdır” diye konuştu.
ANİ ÖLÜMÜN ARDINDAKİ GERÇEK: SORUN KALPTE OLABİLİR Mİ?
14 yaşındaki Afranur Günlü’nün panik atak nedeniyle hayatını kaybetmesinin ardından akıllara gelen “Panik atak öldürür mü?” sorusuna Çocuk Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Rukiye NurtenEkerÖmeroğlu, panik atağın kalbi yapısal, işlevsel ve ritim sorununa sahip olmayan bir insan için ani ölüm nedeni taşımadığını belirterek cevap verdi. Koroner kalp hastalığı olan yaşlı insanlarda olabileceğine dair tartışmaların var olduğunu ancak doğuştan koroner anomalisi olmayan bir çocuk için bu durumun söz konusu olmadığının altını çizdi. Bir çocuğun korku nedeniyle hayatını kaybedebileceğine dair kaygıları ise şu şekilde açıkladı:
En sık görülen nedenlerden birinin akraba evlilikleri olduğunu ileten uzman isim genetik kalp ritim hastalıklarına işaret etti. Prof. Dr. Rukiye NurtenEkerÖmeroğlu, “Bunların bazılarında heyecan tek başına çok ciddi taşikardilerle ani ölüme neden olabilirler. Bu talihsiz çocuğun gerçek ölüm nedenini anlamak için otopsi yapılabilir.Doğuştan ya da edinsel yapısal kalp hastalığı varsa otopside tanı alabilir. Ancak ritim bozukluğunda bu mümkün olamaz. Ancak özel genetik testler yapılması gerekir. Bu en azından yaşayan kardeşleri için faydalı olabilir. Çünkü bunların önemli bir kısmı baskın geçiş gösterirler” diyerek sözlerini noktaladı.
Türkiye’de 12 milyon kişiyi hedef alan diyabetin tedavisiyle ilgili araştırmalar için önemli bir işbirliğine imza atıldı. Türkiye Diyabet Vakfı Kurucu Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz’ın hayata geçirdiği Acıbadem Üniversitesi Diyabet Araştırma ve Uygulamaları Merkezi ile ABD’de diyabet alanında ilk 5 merkez arasında yer alan California Üniversitesi San Fransisco Kampüsü diyabet teknolojileri ve vakalar konusunda birlikte çalışacak