Yetersiz gıda, kanserden kurtulanlarda ölüm riskini artırıyor
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Uğur Coşkun, kanserden kurtulan hastalarda yetersiz beslenmenin ölüm riskini artırdığı üzerine açıklama yaptı
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Uğur Coşkun, kanserden kurtulan hastalarda yetersiz beslenmenin ölüm riskini artırdığı üzerine açıklama yaptı
Yaz aylarında sıcaklık ve nem artışı, kalabalık ortamlar, bazı havuzlardaki hijyen şartlarının yetersiz olması, uzun süre ıslak mayo ile kalmak ve kirli deniz suyu gibi etkenler enfeksiyon riskini ar…Devamı için tıklayınız
Araştırmalar, biraz hızlı tempoda yürümenin yaşlıların bağımsız hareket etmelerine ve günlük işlerini daha kolay yerine getirmelerine katkı sağladığını ortaya koydu
Avrupa Organ Nakli Derneği (ESOT) Kongresi’nde sunulan yeni bir araştırma, insan bağışıklık sisteminin domuz böbreği dokusuyla nasıl etkileşime girdiğini ayrıntılı şekilde haritalandırarak domuzdan nakledilen böbreği reddetmesinin önlenebileceğini ortaya koydu
Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Hiç sadece birkaç saat kestirip kalktığınızda, sanki günlerce uyumuş gibi hissettiğiniz oldu mu? Bazen yorgunluktan, bazen hastalıktan, bazen de adını koyamadığınız bir içsel sıkıntıdan dolayı bedeniniz size ‘Uyumalısın’ diye fısıldar. Ancak bir günü aşan uykular, çoğu zaman sıradan bir yorgunluğun ötesinde ciddi bir sağlık sorununun habercisidir. Tıpkı 1876 yılında İsveç’in Oknö bölgesinde yaşayan Karolina Olsson’un yaşadığı gibi. Henüz 14 yaşındayken bir gece uyudu ve tam 32 yıl boyunca uyanmadı. Ancak bu sadece geçmişe ait bir sır değil. Çok kısa bir süre önce Samsun’da 26 yaşındaki genç bir kadın, benzer şekilde bir gece uyudu ve tam 56 gün boyunca hiç uyanmadan yaşadı.
Bu tür vakalar, masallardaki ‘uyuyan güzel’ romantizminin çok ötesinde. Çünkü her birinin ardında yatan şey, bilimsel, psikolojik ve hatta bazen nörolojik ciddi sorunlar. Ve belki de farkında olmadan, hepimiz bu görünmez tehditle karşı karşıyayız.
32 YILLIK BİR UYKUYA DALDI
Karolina Olsson, İsveç’in Oknö bölgesinde yaşıyordu ve hayatının ilk 14 yılını yaşıtlarınınki gibi olağandı. Ancak takvimler 1876 yılını gösterirken sıradan bir günde okul dönüşü düşüp kafasını yere çarptı. Eve gelip ailesine durumu anlattığında ailesi hemen müdahele etti. Kısa bir zaman sonra küçük kızın hiçbir sorunu kalmamıştı. Ancak yine bir okul dönüşü yüzüne çöken derin bir diş ağrısı ve şişmiş bir yüzle eve koştu. Ailesi bu kez kızlarını yatağa gidip dinlenmesi ve sabaha hiçbir şeyinin kalmayacağı konusunda telkin etti. Küçük Karolina yatağına gitti ve o gece yattığı yataktan 32 yıl kalkamadı.
Aylar geçti, aile artık çaresizdi. Karolina’nın uykuya dalmasından 6 yıl sonra ailesi onu doktora götürdü. Kızlarına elektrik akımı verilmesine rağmen uyanmadığını görünce bir kez daha yıkıldılar. Karolina’nın durumu uyku bozuklukluğuyla ilgili o güne dek yapılmış tüm çalışmalara ters düşen bir durumdu. Onu gören doktorların elinden şaşırmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu ancak bir fikirleri vardı. Hekimlere göre, Karolina demansla ilişki olan bir felç geçirmiş olabilirdi. Ancak bunu hiçbir zaman kanıtlayamadılar ve Karolina ne yazık ki kaderine terk edildi. İlginç olan yıllardır uyumasına rağmen zihninin oldukça aktif olmasıydı. Yapılan gözlemlere göre Karolina çevresindeki olaylara ufak mimiklerle tepki veriyordu. Yıllar birbirini kovaladı, küçük kıza bakan annesi hayata gözlerini yumdu. Ona bakması için bakıcı tutan ailesi 32 yıl sonra bir sabah hayrete düştü. 3 Nisan 1908 tarihinde, Karolina’nın odasından bir ses geldi. Bakıcısı yukarı çıktı ve Karolina’yı yerde sürünürken, gözleri açık ve ağlarken buldu. 32 yıllık uykusundan uyanan Karolina, hiçbir şey hatırlamıyordu. Birkaç hafta içinde Karolina, gücünü ve konuşmasını yeniden kazandı. 14 yaşında yattığı uykudan 46 yaşında uyanması, tam 32 yıl boyunca tek bir kelime bile etmeden öylece gözleri kapalı bir şekilde yatması her bakımdan oldukça tuhaftı. O yıllarda onun yaşadıklarını ne bilim ne de spritüel bir görüş açıklayamadı. Hakkında birçok teori yazılıp çizildi, insanlar kendi aralarında konuşup durdu. Ancak o 32 yıl uyuduktan sonra hayata yeniden döndü ve onlarca kayıp yılın inadına tam 42 yıl daha sağlıklı bir şekilde yaşadı.
BU SEFER YER SAMSUN! 56 GÜN BOYUNCA UYUDU
Karolina’ın hikayesi tarihin en ilginç olaylarından biri olarak yıllardır anılıyor. O yıllarda onun yaşadığı durumun tıpta bir karşılığı bulunmamış olsa da kısa bir süre önce Samsun’da 26 yaşındaki genç bir kadının yaşadıklarına doktorlar bir dizi test sonucunda açıklık getirdi. İsmi açıklanmayan 26 yaşındaki genç kadın depresyon tanısıyla yakınları tarafından Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’ne getirildi. Bilinci kapalı olan ve durumu ağırlaşan hasta için doktorlar alarma geçti.
Tüm nörolojik, metabolik, enfeksiyöz, toksik ve endokrin tetkikleri normal olan genç kadının 56 gün boyunca uyumasına sebep bulma konusunda uzunca bir süre düşündüler. Sonunda adeta donmuş gibi uyuyan genç kadının yaşadığı şeyin psikiyatrik kökenli olabileceği sonucuna varan uzmanlar durumu psikiyatri, nöroloji ve yoğun bakım uzmanlarının yer aldığı bir konseyde değerlendirdi. Sonunda genç kadının depresyonun bir sonucu olan ‘Katatoni’ sendromuna yakalanmış olabileceği kararını varıldı.
TEDAVİLER SONUCUNDA UYANDI: ‘O ANI TARİF ETMEK ZOR’
Hastanın uyandırılma sürecini anlatan Dr. Öğretim Üyesi Kılıç, katatoni teşhisini koymalarının ardından EKT tedavisine başladıklarını iletti. 56’ncı günün sabahında, 5’inci seansın ardından hastanın gözlerini açtığını söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Kılıç, “Bize baktı, yemek yedi. O anı tarif etmek gerçekten zor. Bu vaka, depresyonun yalnızca bir üzüntü hali olmadığını, kimi zaman insanı tamamen susturup hayattan alıkoyabilecek kadar derin bir etki yaratabileceğini gösterdi. Bu yalnızca tıbbi değil, aynı zamanda insani bir umut hikayesiydi. Bilimin, ekip çalışmasının ve sabrın zaferiydi“ ifadelerini kullandı.
Depresyonun hafife alınmayacak kadar ciddi bir sağlık sorunu olduğunun altını çizen uzmanlar yaptıkları teşhis ve uyguladıkları tedaviyle genç kadının yeniden gözlerini açmasına yardımcı oldular. Peki çoğumuzun belki de hayatında ilk defa duyduğu ‘atatoni’ nedir? Psikoterapist Uzm. Dr. Azad Günderci, katatoninin kişinin hareketlerinde, konuşmasında ve tepkilerinde ciddi yavaşlama ya da tamamen durmayla kendini gösteren bir psikiyatrik sendrom olduğunu ifade ediyor.
Katatoniyi kendi başına bir hastalık olarak değil, daha çok bir sendrom olarak düşünmenin daha doğru olacağını, katatonisi olanların birçok farklı ciddi belirti gösterebileceğini dile getiren Uzm. Dr. Azad Günderci, “Bazıları kaskatı kesilmiş tabiri caizse, donmuş ya da adeta bir heykel gibi çok hareketsiz hale gelebilir ve etraflarındaki hiçbir şeye tepki vermeyebilir. Bazıları uzun süre garip vücut pozisyonlarında kalabilirler ve pozisyonları değişitirildiğinde o pozisyonda uzun süre kalabilirler. Buna hareketsizlik veya postür alma diyoruz. Bazen de kişi, görünürde bir neden yokken aniden aşırı huzursuz, tekrarlayan biçimde hareketli veya saldırgan hale gelebilir. Bunlar geniş bir belirti kümesidir ancak hepsi bir kişinin motor ve zihinsel durumunda ciddi bir bozulmaya işaret eder“ dedi. Katatoninin en sık görülen belirtileri arasında hareketsizlik, konuşmama (mutizm), garip vücut pozisyonları, anlamsız tekrarlayan hareketler (ekolali veya ekopraksi) ve çevreye karşı duyarsızlık belirtilerinin sayılabileceğini de açıklamasına ekledi.
‘KATATONİDE HIZLI TEDAVİ ŞART’
Katoninin tedavisinin acil bir şekilde yapılması gerektiğini hatırlatan Uzm. Dr. Günderci hastanın genel sağlık durumu ve hayati fonksiyonlarını değerlendirdikten sonra tedaviye başlandığını, katatoninin altında yatan nedenin ne olduğunu bulmanın çok önemli olduğunun altını çizdi. Genellikle tedaviye benzodiazepin olarak adlandırılan ilaç grubuyla başlandığını ve bu ilaçların çoğunlukla hızlı bir düzelme hatta saatler içerisinde fayda sağladığı bilgisini verdi. Benzodiazepinler yetersiz kalması halinde ise elektroşok tedavisi (Elektro Konvulsif Terapi)’ne geçilebileceğini ekledi. Halk arasında elektroşok tedavisiyle ilgili çok fazla önyargıların olabileceğini ancak bu tedavi yönteminin katatonide oldukça etkili ve hızlı düzelmeler sağladığını, dirençli vakalarda hayat kurtaran ve yan etki açısından da güvenilir bir yöntem olduğunu vurguladı. Tüm bunlara ek olarak acil tedaviler uygulanırken mutlaka altta yatan rahatsızlığa yönelik tedavilerin planlanması gerektiğini, hastanın beslenmesinin sağlanmasının ve destekleyici tedaviler uygulanmasının önemli olduğunu hatırlattı.
‘ESKİ SAĞLIĞINA KAVUŞMASI MÜMKÜN’
Böylesine zorlu bir sürecin ardından katatoni sonrasında iyileşmenin mümkün olup olmadığı sorusu akıllara geldi. Uzm. Dr. Günderci, “Katatoni genellikle zamanında, erken ve uygun tedaviye çok iyi yanıt verir ve çoğu hasta tamamen iyileşir. Zamanında müdahale edilmeyen katatoni ciddi sorunlara yol açabileceğinden bütün rahatsızlıklarda olduğu gibi erken tanı ve tedavi burada da önemli. Bütün bunları yaparken altta yatan neden veya hastalığı hiçbir zaman unutmamamız ve ihmal etmemeniz gerekiyor çünkü asıl tedavi etmemiz gereken şey odur. Uzun vadede hastanın iyilik halinin korunmasını belirleyecek olan şey altta yatan hastalığın tedavisine yönelik yapılan planlamadır“ diyerek sözlerini noktaladı.
Çocukluk çağı obezitesi riskini 2 kat artırıyor!
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, obezite sorunu yaşayan anne adaylarında hamilelik sürecinin düzenli ve yakın takip gerektirdiğine dikkat çekerek, “Obezite hem anne adayının hem bebeğin sağlığını tehdit edebilmektedir. Örneğin, bu annelerin bebeklerinde, çağımızın önemli sorunu olan ve görülme sıklığı giderek artan çocukluk çağı obezitesinin gelişme riski ciddi oranda artmaktadır.Yapılan çalışmalar, gebeliğin ilk 3 ayı içindeki maternal obezite ile çocukluk çağı obezitesi arasında ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Çalışma sonuçlarına göre; annesi gebeliğin ilk 3 ayında obez olan çocukların 2 yaşına geldiklerinde obez olma riskleri 2 kat artarken, 3 – 5 yaşlarına geldiklerinde bu risk artış göstererek 2.3 kat olmaktadır” uyarısında bulunuyor.
Bebeklerde kalp hastalığı, hipertansiyon ve diyabete zemin hazırlıyor!
Bebeklerin fizyolojilerinin hamilelik sürecinde anneden gelen besinlere uyum sağladığını vurgulayan Doç. Dr. Halenur Bozdağ, bu adaptasyonun bebeklerin metabolizmalarını kalıcı olarak değiştirebildiğine işaret ederek, “Anne karnındayken programlanmış olan bu değişiklikler bebeklerde obezitenin yanı sıra kalp hastalığı, hipertansiyon ve insüline bağımlı olmayan diyabet dahil olmak üzere yaşamın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkan çeşitli hastalıklara da zemin oluşturmaktadır” diyor.
Annede kalıcı sorunlara yol açabiliyor!
Obezite, hamilelik sürecinde sadece anne karnındaki bebekte değil anne adayında da ciddi sağlık sorunları oluşturabiliyor. Doç. Dr. Halenur Bozdağ, bu hastalıkları şöyle özetliyor: “Obezite sorunu yaşayan anne adaylarında gebelik şekeri 2.6, gebelikte yüksek tansiyon 2.5 ve preeklampsi 3.2 kat artış göstermektedir. Gebelik sürecinde ve lohusalıkta damarlarda pıhtı oluşumu gibi ek sorunlar da yaşanırken, doğum sonrasında tip 2 diyabet ve tansiyon yüksekliği gibi sağlık sorunları kalıcı olabilmektedir.”
Yakın takip ve tedaviyle önlenebiliyor
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, aslında hamilelikte obezitenin önlenebilir bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekerek, “Düzenli beslenme, yeterli fiziksel aktivite ve her şeyden önemlisi gebeliğe ideal kiloyla başlamak ve bunun için doğum öncesi danışmalık almak, sorunların oluşmasını önlemenin etkili ve ulaşılabilir bir yoludur” diyor. Obezitenin oluşturacağı riskleri en aza indirmek için hamileliğin ilk haftalarından itibaren yakın takip ise büyük bir öneme sahip. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, ilk muayenede obezitenin neden olabileceği sağlık sorunlarının araştırıldığını belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bunun için diyabet açısından açlık kan şekeri, üç aylık kan şekeri göstergesi olan HbA1C ve gerekirse şeker yükleme testi yapılır. Kalp sağlığı açısından kan yağları ve ihtiyaç halinde kardiyolojik değerlendirme istenebilir. Tansiyon takibi günlük bakılabilir ve yüksek tansiyona eşlik eden baş ağrısı veya görme bulanıklığı gibi bulgular açısından anne adayı bilgilendirilir.Bebeğin gelişimi, kilo alımı, anneye ait risk faktörlerinden etkilenme durumu ve iyilik hali her görüşmede değerlendirilir.”
Sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite şart
Hamileliğine aşırı kilolu veya obezite sorunuyla başlayan anne adaylarında aylık kilo alımının bir plana oturtulması gerektiğine dikkat çeken Doç. Dr. Halenur Bozdağ, diyetisyen eşliğinde kişiye özel bir diyet listesi oluşturularak sağlıklı beslenme ve kalori kontrolünün yapıldığını belirtiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Halenur Bozdağ, fiziksel aktivite konusunda da anne adaylarının desteklenmeleri gerektiğini vurgulayarak, “Düzenli açık hava yürüyüşleri günlük hayatın bir parçası haline getirilmelidir. Her gün 30 dakikalık açık havada yürüyüş veya ev içinde günde 3 kez 20 dakikalık aktivitede bulunmak, hamileliğin sağlıklı geçmesi için son derece önemlidir” diye konuşuyor.
Obezite sorunu varsa 5-9 kilodan fazla alınmamalı!
Hamilelikte ne kadar kilo alınması gerektiği ise hamileliğin başlangıcındaki kiloya göre değişiyor. Vücut Kitle İndeksine göre zayıf olan anne adaylarının hamilelik sonuna kadar 12.5-18 kilo; ideal kilodaolanların 11.5-16 kilo; fazla kilosu olanların 7-11.5 kilo almaları öneriliyor. Obezite sorunu yaşayan anne adaylarının ise 5-9 kilodan fazla almamaları önem taşıyor. Doç. Dr. Halenur Bozdağ, “Genel olarak bakıldığında,Vücut Kitle İndeksi’ne göre zayıf ve normal ağırlıktaki gebelerde ayda en fazla 2 kilo alımı, kilolu veya obezite sorunu olan gebelerde ise en fazla bir kilo alımı önerilmektedir” diyor.
Soğanlı ve sarımsaklı bir öğle yemeğinden sonra kendinizi kötü hissetmeyin. Uzmanlar ağız kokutan yemeklerden sonra nefesinizi tazelemenin en etkili yollarını paylaştı. Detayları sizler için derledik!